Amcası Gürün Ortaokulu'nda din dersi öğretmenimizdi, babası da hem matematik öğretmenimiz hem de müdürümüzdü. Biz korkardık, ailelerimiz sayardı. Korkuyla saygı onun şahsında müthiş bir uyum yakalamıştı.

Biz ortaokula başladığımızda Gürün'den iki öğrenci yurt dışında üniversite eğitimi görüyordu. Birisi müdürümüzün oğluydu, öbürü ise Yuva Köyünden Yusuf Tatar'dı. Tatar soyadı Türk toplumu için hem muhteşem mutlulukların hem de muazzam acıların adıdır. Efsane boksör Seyfi Tatar da Türk ordusuna kurulan kumpasın kurbanı ve aynı zamanda onur timsali Yarbay Ali Tatar da aynı aileden.

Bizim müdürün oğlu Sümerbank bursu ile İngiltere'de tekstil, Yusuf Tatar ise MTA bursu ile İsviçre'de jeoloji mühendisliği okuyordu. Müdürümüz iki, en çok üç haftada bir bize bu iki öğrencinin başarılarını anlatır ve örnek almamızı isterdi. Müdürümüzün oğlunu hiç tanımadım, akademik kariyeri seçen Yusuf Tatar'ı ise 1973-74'lerde doçent olarak görev yaptığı KTÜ'de görme şansını yakaladım.

Müdürümüzün, dün Gürün Ortaokulu öğrencilerine örnek gösterdiği oğlu, bugünlerde Türkiye'nin gündemini belirleyen üç beş önemli isimden biri, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu. Onun yıldızının uzun siyasi hayatında hiç olmadığı kadar parlamasını, yüzde birin altında bir oya sahip bir partinin gündemi böylesine etkilemesini nasıl anlayacağız, nasıl açıklayacağız? Sorunu sırf yaklaşan seçim üzerinden mi okuyacağız yoksa Sayın Karamollaoğlu'nun dillendirdiği 'adalet' ve 'demokrasi' kavramlarına da odaklanacak mıyız? Toplumun bu iki kelime konusunda bir özlemi ya da en azından bir endişesi söz konusu mu ya da siyasetçilerin dünü ile bugünü arasındaki tutarlılığa verilen bir prim söz konusu mu?

Türki demokrasisi çok ciddi bir yol ayrımında. Gerçi yeni yol kararı 16 Nisan referandumda halkın onayını aldı ama henüz uygulama konusunda atılacak ya da şu ana kadar atılması gerektiği halde hala atılmamış adımlar var. Sorun bu adımların ve özellikle de uygulamanın nasıl olacağı konusunda düğümleniyor.

Sistem ne olursa olsun, iktidarda kim bulunursa bulunsun, insanlık tarihi 'liyakat' ve 'adalet' kavramlarının toplumların bekası, insanların mutluluğu için en temel iki kavram olduğunu gösteriyor. Liyakatin olmadığı yerde adalet, adaletin olmadığı yerde de liyakat olmaz, olamaz. Birinin varlığı diğerinin garantisi, hayat suyu, yokluğu ise ölümüdür. Sayın Karamollaoğlu'nun yıldızının siyasi hayatında olmadığı kadar parlamasında bu iki kavrama ısrarla vurgu yapmasının etkisi büyük olsa gerek. Herkesin ortak değeri ve hassasiyeti olması gereken bu iki kavramın sadece öğretmenimin oğlu tarafından değil tüm genel başkanlar ve liderle tarafından ısrarla ve inatla dillendirilmesi gerekmez mi?

Tüm siyasetçilerin ve tüm toplum önderlerinin ortak değerlerde buluştuğu günler dilerken Sayın Temel Karamollaoğlu'nun babası, müdürümüz ve matematik öğretmenimiz Üzeyir Karamollaoğlu'nu rahmetle ve şükranla yad ediyorum. Nurlar içinde yatsın.