Güven erozyonuna kapılıp, insani değerlerini kaybeden toplumların sonu hüsrandır!..

Ana-babanın evladına, eşlerin birbirine, kardeşin kardeşe, arkadaşın arkadaşa, ortağın ortağına ve aynı dava uğruna mücadele edenlerin içindeki "güven" duygusu zayıflamışsa; bu etkinin nedenlerini, kişilik, aile, eğitim, çevre, inanç ve değerler sisteminde aramak gerekir...

Geçenlerde bir TV'de; annesi ve yaşlı teyzelerini dolandıran gencin haberi vardı. Annesi oğluna lanet yağdırırken, teyzeleri de ağlıyordu...

"Nasıl olur böyle bir şey" demeyin!..

Geçmişte bizleri hayrete düşüren bu tür olaylar, şimdilerde eskilerin deyimiyle artık "vaka-ı adiye"den sayılıyor...

Yani, kanıksanmış, önemsiz ve sıradan!..

Güveni kazanmak bir süreç ister ve zordur.

O yüzden "güven"i kısa sürede tesis etmek için dini ve milli semboller üzerinden dolandırıcılıklar artmıştır...

İnanç ve değerler sistemi üzerinden vatandaşı dolandıran bu tipler, toplumdaki güvensizliği hızlandıran birer "katalizör" gibidir...

Eskiden çek-senet de vardı ama insanların birbirine verdiği "söz" daha değerliydi. Sözünü kasıtlı olarak yerine getirmeyenler, bulundukları camialarda dışlanıyor, iş yapamaz hale geliyorlardı.

Şimdi ise "tokatçılar" el üstünde...

Adamlar hem suçlu hem de güçlü...

Buğz eden, kaşlarını karartan bile yok!..

Oysa dün bu ülkede, dürüstlük kavramı, her insanda var olan bir "haslet" iken, bugün bir "meziyet" haline geldiyse, durum gelecek için düşündürücüdür...

Türk milletini, diğer milletlerden farklı kılan değerleriydi...

Dün karneyle ekmek kuyruğundaydık, bugünse çeşit çeşit ekmek sofralarımızda…

Asıl mesele, bu milletin o ekmeği ve aşı paylaşma hissiyatını kaybetmemesidir...

O yüzden derim ki, Türkiye her alanda çağdaş ülkelerin seviyesine yükselsin ama değerlerimizle "Biz" kalmak koşuluyla...