Aslında onun öldüğüne değil de erken gittiğine ve ondan yeterince faydalanmadığım için üzgünüm. Onca bilgiyi hafızasında götürüp yok ettiği için üzgünüm.

Sonuçta hepimizin gideceği son adrese gitti . İstediği ve dilediği biçimde gitti.

Eminim çok keyifli ve huzurludur. Hayatımda tanıdığım nadir ve nadide bir kaç insandan biri idi. İnsanları olduğu gibi kabul eder , ayırım yapmaz ve para ve etiketi hiç önemsemezdi. Çok teklifleri geri çevirdiğini bilirim.

Başım her sıkıştığında arardım onu. Her sorunun her açmazın cevabı hazırdı.

Bilgisayar gibi bir adamdı. Ona sorduğum her sorunun cevabı" Şu kitabın şu sayfasında " Derdi.

Dünyada " hiç akıllı insan yoktur. Her ben akıllıyım diyen mutlak delidir ." Derdi.

Bence kendi de deli idi. Deli olunmadan veli olunmayacağını bilenlerdendi.

Diyor ki ; Özdemir Asaf

"Ben çiçekleri

Renkleri ,

Delileri severim.

Bir de delilikleri..."

Onun deli tanımlamalarını çok severdim. Zaten o günden sonra ben de deliliğe meftun oldum. O kadar çok bilgiyi kafasına nasıl yerleştirmiş olduğuna bugün bile hala şaşıyorum.

Hekimdi , felsefeci idi , teolog idi. Bilim adamı idi. İnsandı... Ve iyi insandı.

1994 yılı idi. Kocaman bahçeli bir evde oturuyordum. Samsun Atakum'da

Her pazar bahçenin çimlerini biçmek için genç ve gariban bir çocuk gelirdi.

Onun geleceği günler daha özenli yemek yapar gönlünü almaya çalışırdım.

O gün yine her zaman olduğu çimler biçilmiş , yaklaşık bir metre karelik yer kalmıştı.

Eve döndüğümde bahçede bir ambülans ve bir telaş vardı.

Heyecanla koştuğumda onu sedye ile ambülansa koyarlarken gördüm.

Çim biçme makinesini düğmesinden kapatacağına fişten çekerken elektrik çarpmış ve ölmüştü genç çocuk. Günlerce kendimize gelemedik.

Gazeteler yazmış ortalık yangın yerine dönmüştü. Avukatlar çocuğun ailesini arayıp tazminat vs. hatta derimizi yüzebileceğini söylemişti genç adamın evine giderek.

Dilerim o avukat bu yazıyı okuyordur. Sonuçta ben onu tanıyorum o da beni.

Aile ile hala bağlarımızı kopartmadık annesi babası da vefat ettiler.

Biz de elimizden geldiğince maddi destek verdik. Her zaman yanlarında olmaya çalıştık. Onların hiç bir şey talep etmemelerine rağmen.

Hiç unutmam. Babası " Kader bu Allah'tan geldi " demişti.

" Oğlumun ölüsü üzerinden para yemem ben " Demişti avukata.

Hal böyle olunca içiniz daha çok acıyor.

Zaman içinde bu çocuğun ölümü beni ince bir iğne gibi oyup vicdan azabı oldu.

Henüz 20 li yaşlarda bir gençti. Benim hiç bir suçum yoktu.

Her zaman yaptığı gibi işini yapıp para kazanıyordu.

Ancak onun gençliği hala bana iç acısıdır.

Olaydan iki gün sonra bodrum katına indiğimde çıkarttığı giysilerini gördüm.

Gömleğinin cebinde öğlen için pişirdiğim köfteleri koymuş yememişti.

Bir poşete koyup evine götürmek içine cebine koymuştu köftelerini.

Bunu asla unutamıyorum. Belki ailesine götürüyordu onları.

Bu görüntü hala hafızamda beni burgu gibi oyar.

İşte o günlerde ne yapacağımı bilmez halde yine ona gittim.

Rahmetli Dr. Yaşar Mumcu. Olayları zaten biliyordu.

İçimdeki sızıyı ona anlattım. Hiç unutmam" sana bir soru soracağım . Buna hiç beklemeden ,düşünmeden ve içinden geldiği dürüstçe cevap ver " Demişti.

Soruyu sordu .Ben cevabı verdim. Soru ve cevap bende saklı.

Bir de rahmetli Dr. Mumcu biliyor.

Ama o günden sonra vicdanım rahatladı. Çünkü her şey o sorunun cevabında gizli idi.

İşte bu dünyadan arada sırada böyle inanlar da geçiyor. Nesli tükenen.

Dr. Mumcu üzerine çok konuşulur çok yazılır.

Hekimlik adına , insanlık adına bilim adına gerçekten büyük kayıptır kendisi.

Başım sıkıştığında " Ah! keşke ona sorabilsem " Derim hep.

Bazı insanlar hatırla , gönülle ve rahmetle anılırken bazıları da hiç anılmaz

Mühim olan her devrin adamı olmak değil.

Her devirde her daim adam olabilmektir.

Bir de derdi ki , " insan nasıl yaşarsa öyle ölür "

BARINAKLARI ZİYARET EDİN. ÖYLE İÇTEN ÖYLE KALPDENDİRLER Kİ ONLAR.

YÜREK YANAR , DİL SUSAR,GÖZLERİNİZ DOLAR.