Osmanlı İmparatorluğunda ilk demiryolu imtiyazı 23 Eylül 1856'da İzmir-Aydın hattı için bir İngiliz firmasına verildi ve imparatorluğun yıkılışına kadar geçen sürede toplam 8.343 kilometre demiryolu yapıldı. Bu yolun 1.564 kilometrelik Hicaz hattı hariç geri kalanı tamamen yabancılar tarafından yapıldı ve işletildi. Yabancıların imtiyazlı hatları ancak 1936-1938 yılları arasında millileştirildi.

Hicaz Hattı para ve emek olarak tamamen millidir. Parasının bir kısmı imparatorluk dışındaki Müslümanlar da dahil olmak üzere Osmanlı tebaasının bağışlarından, kalanı da Hazine kaynaklarından sağlandı, en büyük bağışı da Abdülhamit Han yaptı. Sultan II. Abdülhamit'in kararlılığı ve arazi yapısının sağladığı avantajla, yabancı devletlerin tüm karşı çıkmasına, bölgedeki aşiret reisleri ve Şerif Hüseyin'in tüm sabotajlarına rağmen sekiz yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı.

Hicaz Demiryolları dışındaki demiryollarının tamamı yabancılar tarafından akıl almaz teşvikler ve uzun süreli imtiyazlar karşılığında yapıldı. Hatlar için imtiyaz sahibi firmalara, yolcu, yük, kısacası kar garantisi verildi. Güzergahın geçeceği yerlerdeki hazine arazileri yatırımcılar tarafından bir kuruş para ödenmeden kullanıldı, yok boyundaki ormanlar yol yapımında kullanılmak kaydıyla bedava kesildi. Kimi yerlerde 20-25, kaimi yerlerde 45 kilometreye kadar güzergahın sağında ve solundaki alanlarda bulunan madenler petrol dahil tüm madenleri bedelsiz işletme hakkı tanındı. Güzergahın Eskişehir'e sapmasında lületaşı madeninin, Konya'ya yönelmesinin altında da Tuz Gölünün rolü olduğu iddiası hiç de yabana atılacak gibi değildir.

Osmanlı demiryolu politikasını incelerken sağladığı faydalar yanında getirdiği yüksek maliyeti, özellikle de imtiyazların mahiyetini, alış şekillerini, imtiyaz sahiplerinin kimliklerini iyi araştırmak zorundayız. Söz gelimi bir Macar Yahudi'si olan Belçika vatandaşı Baron Hirsch'i yakından incelemeliyiz. Doç. Dr. Ali Satan 'Rumeli demiryolları imtiyazını aldığında hiçbir sermayesi olmayan iflas etmiş bir banker konumundaki Hirsch, 350 milyon Frank gibi muazzam bir meblağ ile bir anda Avrupa'nın sayılı zenginleri arasına girmiştir' der. Ünlü tarihçimiz ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa da 'bu tür ihaleler de rüşvet ve yolsuzluk kapılarının' Hirsch'le açıldığını söyler.

Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyete 4.138 kilometre demiryolu intikal etmiştir. Bu yolların hepsi de yabancıların elindedir. Cumhuriyet bir taraftan bu yolları parasını ödeyerek millileştirirken diğer taraftan da 1923'den 1940'a kadar geçen 17 yılda 3.243 kilometre yeni demiryolu yapmıştır. Osmanlı'nın bir yılda yaptığı demiryolunun uzunluğu 147 kilometre iken o 'duraklama' denilen Cumhuriyet'in ilk 17 yıllık döneminde bir yılda yaptığı yol 175 kilometredir. Kaldı ki parasını ödeyerek millileştirdiği 4. 138 kilometreyi de Cumhuriyet'in hesabına yazdığımızda, yıllık yol yapımı tam 434 kilometre olmaktadır ki, bu rakam o gündür bu gündür kırılmamıştır, kırılamayacaktır da.

Osmanlı döneminde, imtiyaz sahibi yabancıların yaptığı demiryollarının %75'ı batı illerinde, %25'i doğudadır. Cumhuriyet demiryollarının ise %75'i Doğu Anadolu'nun sarp ve çetin coğrafyasında sadece %25'i Batı Anadolu'dadır. Yabancıların kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda yaptığı demiryollarının birbiriyle iltisakı(bağlantısı) yoktur. Cumhuriyet hem kendi demiryollarını bir geniş plan çerçevesinde hepsi bir diğeriyle bağlantılı olarak inşa etmiş, ham de Batı'daki hatların bağlantılarını sağlamıştır.

Sadece demiryolları politikalarına baktığımızda görülen odur ki, Cumhuriyet bir duraklama değil, tam tersine bir atılım dönemdir. Bu mukayeseleri sağlıktan eğitime, sanayiden ticarete her dalda yapmak mümkündür. Kim hangi dalda yaparsa yapsın, dürüst yapılacak bir mukayese, Cumhuriyet'in seksen yıllık hayatında geçirdiği tüm sarsıntılara, iç ve dış müdahalelere rağmen sürekli ileriye gittiğini görecektir. Yeterli bulmamak başkadır, inkar etmek daha başkadır. Yetersiz bulmaya, niye daha fazla olamadı diye hayıflanmaya evet, ama inkara, yok saymaya, hele de hakarete hayır, onlarca, yüzlerce kere hayır.