Efendim, üç tür Samsunlu var aslında: Gurbetteki Samsunlular, memleketi başka olup da Samsun'da gurbeti yaşayanlar ve bir de benim gibi inatla memleketinde ekmek kavgasını devam ettirenler...

Hangi kategoride olurlarsa olsunlar, insanlarımızın pek azı kişisel tercihlerine göre kendilerine hayat kuruyor. Bir çoğu, memleketlerini çok sevdikleri halde ekonomik sebeplerle yerlerini yurtlarını terk edip hayat mücadelelerini başka yerlerde vermek zorunda kalıyor.

İşte onun içindir ki İstanbul'da, Tekirdağ'da, Kocaeli'de, Bursa'da, İzmir'de ve Ankara'da yüz binlerce Samsunlu yaşıyor. Tıpkı yüz binlerce Ordulu, Giresunlu, Gümüşhaneli, Rizeli, Artvinli, Trabzonlu ve diğer çevre illerden kardeşimizin sonradan Samsun'u mesken tutup "bizim oralı" olması gibi...

İnsanlar memleketlerinde doymuş olsalar neden gurbetin yolunu tutsunlar ki?

***

Bizim çocukluğumuzda, "Türkiye'nin kendi kendine yeten yedi ekonomiden biri olduğu" söylenirdi. Samsun için de "Türkiye'nin en büyük ekonomisine sahip yedi kentinden biri" denirdi.

Hadi ilk beşi Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa olsa... Bizim önümüzdeki diğer şehir hangisiydi acaba? Belki Kocaeli ya da Konya...

Bugün Türkiye için kimse kendine yetebilen ekonomi ifadesini kullanamıyor. Zira, daha düne kadar ana üreticisi olduğumuz bir çok tarım ürününü bile başka ülkelerden satın alıyoruz.

Samsun'un yurt içi ekonomi ligindeki hali de Samsunspor'dan pek farklı değil... Kayseri, Gaziantep, Eskişehir, Antalya, Muğla ve Mersin başta olmak üzere birçok şehirle aynı ekonomik ayarda değiliz artık... Trabzon, Balıkesir, Çanakkale, Şanlıurfa, Aydın gibi şehirlerin olduğu ikinci kümede tutunmaya çalışıyoruz.

***

Oysa dünyanın öbür ucundan aklı eren birisini bulup önüne Samsun haritasını serseniz ve iklim verilerini masasına koysanız, Samsun'un bir tarım ve hayvancılık sektöründe büyük potansiyeli olduğunu hemen söyler. Çarşamba, Bafra,Terme ve Tekkeköy ovalarında yetişecek sebze, meyve, tütün, pancar gibi ürünlerin bırakın iç pazarı Avrupa, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde bile kolayca pazar bulabileceğini görmek için ziraat mühendisi olmaya bile lüzum yok!

Alaçam, Vezirköprü, Ladik, Asarcık, Kavak, Salıpazarı, Havza gibi yaylalarda canlı hayvan yetiştiriciliği teşvik edilse, bugün Türkiye'nin Uruguay'dan, Kolombiya'dan, Sırbistan'dan ithalat yapmasına gerek kalmazdı herhalde!

Samsun'la Kavak arasındaki sulanabilir özelliği az olan arazilerde oluşturulacak tarıma dayalı sanayi sitelerinde et ve süt ürünlerini işleyen, meyve suyu üreten ya da şeker pancarı, tütün gibi stratejik ürünlerden katma değer elde eden fabrikalar kurulsa bu kentte işsiz kalmazdı!

Tarıma dayalı sanayi konusunda ihtisaslaşılmış olsa, inanın Komşu Giresun ve Ordu gibi vilayetlerde üretilen fındığın borsası da, fındığı işleyen çikolata ve şekerleme fabrikaları da Samsun'da kurulabilirdi.

Tıpkı Bursa'nın Güney Marmara ve İç Ege'nin ekonomik merkezi olması gibi en azından tarım ve hayvancılık sektöründe Orta ve Doğu Karadeniz'in başçısı olabilirdik.

***

Peki yanlış giden nedir diye soracak olursanız...

Her türlü stratejik tarım ürününün yetişebileceği Çarşamba ovası, kavak ağaçları ve deniz seviyesindeki tarlalara kadar hemen her yere yayılan fındık ile kaplı... Tarımsal araziye bu şekilde yazık edildiğinin arazi sahipleri de farkında aslında... Ne çare ki doğru ürünü yetiştirdiğinde birçoğunun karnı doymuyor. Pazarlayabileceği ne bir fabrika var ne de ürünü doğru fiyattan satın alıp yurt dışı pazarlara götürecek ihracatçı...

Ne yapsın adamcağız? Ekmek parasını çıkartmak için büyük şehirlerin yolunu tutuyor. Arazisini de fındık, kavak gibi başında beklemesi gerekmeyen ürünlerle değerlendiriyor ki hepten boş kalmasın...

Tekkeköy ovasını geçiniz... Bu bölgeyi sanayi sitelerine, depolara ve çevreyi kirleten fabrikalara terk edeli çok oldu. Sanki bu tesisler, sulanabilir arazisi olmayan Kavak yolu taraflarına kurulamazmış gibi!

Bafra ovası, nispeten daha iyi durumda ama orada da köylü yavaş yavaş tarımdan soğuyor. Bir taraftan ilçe merkezi hızla genişleyerek ovayı yutuyor. Sanayi siteleri kurma merakı, günbegün ilçenin tarım potansiyelini tehdit ediyor.

Hayvancılığa yatkın görünen Alaçam ve iç kesimdeki ilçelerde ise köyler giderek nüfus kaybediyor. İnsanlar başta Samsun olmak üzere büyük şehirlere ve kısmen de ilçe merkezine taşınıyor.

***

Köylerin boşalmasının tek nedeni yanlış tarım ve hayvancılık politikaları değil aslında... Çocukları doğru düzgün eğitim görsün ve ailesi sağlık hizmetlerinden yararlansın isteyenler de ilk fırsatta köyden kente göç ediyor.

Eğitim maliyetlerini azaltmak için okulları taşımalı hale getiren, köylerdeki sağlık ocaklarını kapatan sözde liberal ekonomik anlayış, ne yazık ki köylerimizin nüfus kaybetmesinin en önemli sebeplerinden birisi...

Kırsal kesimde her köyde nasıl cami varsa ve her camide nasıl bir İmam Efendi istihdam ediliyorsa, her köyde bir ilkokul ve sağlık ocağı olsaydı emin olun köylerimizde nüfus kaybı bu denli olmazdı...

Her köyde bir doktor ve 2-3 öğretmen bulundurmanın maliyeti, emin olun kentlerimizin ulaşım, alt yapı, sosyal donatılar ve diğer kamusal giderleri için yapılmakta olan harcamalarının yanında çerez parası kalırdı!

***

Tarım ve hayvancılık başlığını burada kapatalım... Allah ömür verirse yazımızın devamında diğer sektörlere değineceğiz ve Samsun ekonomisindeki sancılara parmak basmaya devam edeceğiz.