Siyasetteki hız baş döndürüyor. MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'nin sürpriz çıkışından sonra siyasette bugüne kadar alışık olmadığımız gelişmelere şahit oluyoruz. CHP-İyi Parti ittifakının AK Parti-MHP ittifakının 'erken seçim' hamlesine karşı geliştirdiği 'ödünç milletvekili ile grup kurma' hamlesi birçok hesabı altüst etti. İyi Parti'nin seçimlere girmesi kesinleşti, İyi Parti-Saadet Partisi ve Demokrat Parti'nin milletvekilli seçiminde ittifak yapacakları da neredeyse kesine yakın. Sorun cumhurbaşkanlığı adaylığında ve ilk turda izlenecek yöntemde. İyi Parti, ilk tura her partinin kendi adayıyla girmesi, ikinci turda diğer adayların en çok oy alan aday lehine çekilmesinden yana ve adayları da parti genel Başkanı Meral Akşener. Ne kadar doğrudur bilemem ama Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun gönlündeki adayın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğu ve buna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da sıcak baktığı bildiriliyor.

Abdullah Gül'ün adaylığı konuşulurken öne sürülen tek gerekçe 'Doğu ve Güneydoğu'dan ve adları var kendileri yok birkaç yüz liberalden oy alabileceği' varsayımı oluyor. Muhtemelen doğrudur, bir miktar oy getirebilir ama şurası asla unutulmasın ki, Abdullah Gül'ün götüreceği oy getireceği oyun yanında devede kulak kalır. Geçmişteki söylemleri ve icraatlarını bilen, hatırlayan ya da hatırlatılan Türk Milliyetçilerinin, Türk ulusalcılarının yani bir kısım MHP'li ve İyi Partili ile bir kısım CHP'linin Abdullah Gül'e oy vermesini düşünmek olacak iş mi? Hiçbir Tük Milliyetçisi ve hiçbir Türk ulusalcısı Abdullah Gül'e oy vermez, veremez.

2002'den 2014 ortasına kadar bu ülkenin kaderine söz sahibi olan Abdullah Gül'ün gerek dışişleri bakanlığında ve gerekse cumhurbaşkanlığında yaşanan olayların bazılarını hatırlamakta/hatırlatmakta fayda var. Herkes istediğine öncelik verebilir ama benim için oy vermeme gerekçemin en başında lanet Annan Planı referandumu akşamı Mehmet Ali Talat'la bir arada verdiği poz ve 20'ci asrın son kahramanlarından Rauf Denktaş'a karşı sergiledikleri o saygısız tavır gelir ve yüreğim hala yanar, içim hala kanar. Ben ve benim gibi ömrünü Türk milliyetçiliğine vermiş insanlar Rauf Bey'in aziz hatırasına ihanet edip de Abdullah Gül'e nasıl oy verebiliriz? Veremeyiz.

Bırakalım, ta1993'lerde yaptığı ve 'Ne mutlu Türk'üm' ya da 'Bir Türk dünyaya bedel' sözünü eleştirdiği konuşmasını, Ermeni açılımı rezaletini nasıl açıklayacağız. Türkiye'den, önce soykırım yalanını kabullenmesini, ardından özür dileyip tazminat ödemesini ve en sonunda da ülkenin belli bir bölgesini kendilerine terk etmesini isteyen ve tüm siyasetini bunun üzerine kuran Ermenistan'a karşı soyunduğu açılımı kime nasıl anlatacağız? Devrin liboşlarını toplayarak maç seyretmek için Erivan'a gidişini, Bursa'daki rövanş maçında Azerbaycan bayraklarının stada sokulmadığını nasıl unutacağız? Siyaset mühendisleri unutsa da bu milletin vatanseverleri unutmayacaktır.

Habur rezaleti yaşandığında, suçluları mahkemeye getirmek yerine mahkemeyi suçluların ayağına gönderdiğimiz de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil miydi? Devletin yasalarına uymak ve o yasaları uygulatmakla görevli olduğu bir dönemde Güroymak ilçesine Norşin diyen Gül'den başkası mıydı? Ya da Türk ordusuna kumpaslar kurulurken, ancak aptalların inanacağı bir kepaze yalanla ordunun kalbine, kozmik odasına girilip neredeyse bir asırlık bilgiler niyeti ve kimliği malum birileri tarafından kopyalanırken o nerelerdeydi, ne yapmaktaydı? Dün ordusunun milli güvenlik sırlarını koruyamayan bir şahsın yarın yeni ihanetlere karşı koyacağını kim anlatacak ve buna kim inanacak?

Şu dışişleri bakanlığı döneminde yurtdışındaki misyonlara gönderdiği ve FETÖ okullarını himaye anlamına gelen kriptolu talimatından da bahsetmezsek olmaz. Abdullah Gül'ün adaylığını destekleyecek olan partilere anında yapıştırılacak olan damga bellidir ve kim ne yaparsa yapsın asla çıkmayacaktır.

Abdullah Gül'ün adaylığı AK Parti-MHP cumhur ittifakına hayırlı olsun…