Hayatımız boyunca yaşadığımız birçok konu üzerinden duygu ve düşüncelerimizi ifade etmekte zorlandığımız zamanlar vardır. Başımıza gelenleri anlamlandırmakta, kabul etmekte zorlandığımız bu anları bazen çocuklarımızla paylaşmak zorundayızdır. Bu anlatımı yaparken elbette çocuklara olan yansımasını, izahını ve sarsıcılığını düşünmeden de edemiyoruz. Ancak zannedilenin aksine, çocuklar konuşulmayan şeyleri daha çok hissederler. Hatta tam olarak anlatılmadığından kaynaklı olarak anlamlandıramadıkları konuları kendilerince yorumlamaya çalışırlar. Bu durum ise çocukların daha çok endişelenmelerine neden olabilmektedir. Yaşadığımız kayıplar, boşanmalar, ev veya şehir değişiklikleri gibi radikal kararlar, her hangi bir zorbalığa maruz kalmak, bir olaydan dolayı utanç ya da suçluluk hissetmek gibi çocuklara açıklanması gereken zor konulardan sadece bir kaçıdır. Çocuklarla iletişim kurabilmenin birçok yolu vardır. Her problemin aktarımı çocuğun yaşı, olaya bakış açısı, durumun ciddiyetine göre değişmektedir. Ancak, en önemlisi çocuğun bilmesi gerektiği kadarını çocuğa aktarmaktır. Çocuklar evin en küçük üyesi olsalar da ortak yaşantımız olduğu bir gerçektir. Bu sebeple ebeveynler olarak yaşanılan zorlukların bir miktar sorumluluğunu çocuğun almasına izin vermek gerekir. Önemli olan bu bir miktar sorumluluğun düzeyine karar vermektir.

Her çocuğun zihninde şekillenen olgular farklıdır. Olaylara nasıl bir açıdan baktığı çok önemlidir. Bu sebeple açıklanacak konu ile ilgili önce çocuktan biraz bilgi almak gerekir. Sorularına soru ile karşılık verilebilir. ''… hakkında sen ne düşünüyorsun?'' bu neyi ne kadar anlatacağımızın en büyük ölçütüdür. Çocuğun anlattığı şeyler üzerinden, anlatılacak konuyu inşa etmek her zaman için çok daha kolaydır. Çocukların sorduğu sorular genellikle ebeveynleri üzerinden şekillenir. Çünkü çocuk için önemli olan ebeveynlerinin onu terk ederse-ölürse hayatta tek başına ne yapacağını bilememesinden kaynaklanır. Birçok çocuk bu durumu dile getirebilir. Bu düşüncelerin ''saçma'' olduğunu ifade etmek yerine her zaman kabullenici olmak ve duyguyu paylaşmak önemlidir. ''… hakkında ki kaygını anlıyorum. Bende senin yaşındayken bu gibi soruları kendi aileme sormuştum ve bende … hakkında çok kaygılıydım.'' Gibi cevap vermek çocuğu kabullenici bir tutum sergilemenizi sağlar ve güvene dayalı bir ilişkinin oluşması için çok önemlidir. Çocuk yaşadığı ve anlamlandırmaya çalıştığı olayların etkisiyle tepkisel davranabilir. Örneğin; saldırganlaşabilir, çığlık atarak ağlama krizlerine tutulabilir, ebeveynlerini suçlayabilir ya da odaklanma sorunu yaşayabilir. 'Bağırmandan nefret ediyorum. Ağlaman çok gereksiz ne istediğini söyle…'' demek yerine 'Sanırım canını sıkan ya da seni üzen bir durum var. Bu konu gerçekten beni de çok üzüyor. Ancak, sen ağlarken, ben seni anlamakta zorlanıyorum, bu sana iyi gelecekse istersen biraz ağla ve sonra sakin olup bana ne hissettiğini anlat lütfen' şeklinde verilen cevap çocuğun duygu, düşüncen ve davranışlarını sahiplenmesini sağlar. 'Anlıyorum çok kızgınsın çünkü … olmuş.' demek çocuk için yüzleştiricidir, sorumluluk almasını sağlar ve bir yandan da hissettiği rahatsız edici duyguların kabulüne vurgu yapar.

Çocuğun ne hissettiğini ne düşündüğünün varsaymak çok büyük bir yanılgıdır. Varsayımlar yapmak ebeveynlerin çocuklarını doğru şekilde değerlendirmelerinin yolunu kapatır. Bu durumda çocuklar için çocuklar için yersiz ve gereksiz tercihler yapılabilir. Oysa çocuğa soru sormak ve cevapları kabullenerek ilerlemek çocukla kurulacak iletişimlerdeki belirsizlikleri ortadan kaldırarak güçlü bir iletişim yolu açar.