12 Eylül darbesinin Türk demokrasisine yaptığı kötülüklerden birisi ve bana göre de en vahimi 'vekil listelerini' belirleme iradesini yerelden alıp Ankara'ya taşıması ve genel yerine bir şahsın iradesine teslim etmesidir. 12 Eylül'e kadar aday listeleri çok büyük ölçüde yerelde ve oldukça geniş bir delege katılımıyla belirlenir, Ankara'daki genel merkez, daha doğrusu genel başkan tüm Türkiye'de en fazla on, on beş kontenjan kullanabilirdi. Onlar da ya çok önemli bir diplomat, emekli bir asker, bir müsteşar, bir yüksek yargı mensubu ya da önemli bir işadamı veya güçlü bir sendikacı olurdu. Yerelden güç alanlar Ankara'daki genel başkan ya da genel merkez iradesine karşı daha dik durabilir, kontenjandan seçilenler de Meclis'e önemli katkılar sağlarlardı.

12 Eylül darbecileri seçmeni ve seçileni Ankara'daki dar kadronun iradesine mecbur ve mahkûm etti ama ilk defa bu seçimlerde uygulanan 'ittifak' sistemi seçmene şimdiye kadar olmayan bir imkan sunuyor. Partisinin seçilecek noktalardaki adayını beğenmeyen seçmen ittifaktaki bir diğer partinin beğendiği listesine rahatlıkla oy verebilir. Seçmenin bu imkanı parti genel merkezlerini ve genel başkanlarını milletvekili listelerini hazırlarken son derece dikkatli olmaya zorlayacaktır ve bu demokrasinin ve ülkenin kazancı olacaktır.

Siz eğer, genel başkan olarak 'seçmen nasıl olsa bana oy verir' rahatlığı içinde listeleri yerelde iyi bilinen, sevilen ve sayılan bilgili, birikimli isimlerle değil de size ya da çevrenizdeki birilerine yakınlığından ya da biat arz etmesinden başka hiçbir özelliği olmayan kimselerle doldurursanız bilesiniz ki seçmen size teslim olmayacaktır. Sizin sorumluluğunuz da burada başlamaktadır ve bu sorumluluğunuz aynı zamanda sizin de, partinizin de geleceğini belirleyecektir. Seçim sizindir.

Bu seçim her parti ve her iki ittifak için de son derece kritik bir seçim olacak. Kazanmakla kaybetmek ilk defa bu seçimde birbirine bu kadar yakın duruyor. Ya da bir makamı kazanırken bir kurumu kaybetmek ilk defa böylesine net konuşuluyor. Bir tarafta iki, diğer tarafta dört parti ülkenin bekası ve de ülke ve demokrasinin geleceği adına bir araya gelmişse, gelebilmişse, ya da ittifaktaki diğer partiyi/partileri bir araya gelmeye layık görmüşse seçmen niye ittifak içindeki herhangi bir partinin 'daha kaliteli bulduğu' listesine oy vermesin ki?

Seçmenin partisine sadakatinden söz edebilmek için öncelikle seçmenin tercihlerine saygı duymayı bilmek ve seçmenin karşısına ona duyulan saygıyı ortaya koyacak bir listeyle çıkmak gerekir. Kaldı ki bu seçimde iki milyon genç ilk defa oy kullanacaktır ve bu gençleri kimse kendi listesine oy vermedi diye 'partiye sadakatsizlikle' suçlayamayacaktır. Partili olmaya vakit bulamamış insanları partiye sadakatsizlikle suçlamak olacak iş mi? Kaldı ki, asıl sadakat partiye değil milletedir ve parti yönetimleri millete hizmet yerine eşi dostu makam sahibi yapmak gibi bir hataya düşerlerse, biline ki millet bu tercihlere tepkisiz kalmaz, kalamaz.