Atatürk'ü sevmeyebilir, anmayabilirsiniz ama Çanakkale'yi anacaksanız eğer Mustafa Kemal Atatürksüz anamazsınız. Hele de 19 Mayıs'ı, 23 Nisan'ı, 30 Ağustos'u ve 29 Ekim'i, kısacası Milli Mücadele'yi, Türk'ün o şanlı destanını hiçbir şekilde onsuz anamazsınız.

'Samsun'dan yola çıkan, Erzurum'a, Sivas'a, Ankara'ya ulaşan heyetin' başında hep o vardır; unvanları değişir ama O'nun yeri ve liderliği hiç değişmez. Samsun'dan '9.Ordu Kıtaatı ve Mülhakatı Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa' olarak çıkar yola. Erzurum'dan sonra artık 'Heyeti Temsiliye/Temsil Heyeti' başkanıdır ve uğrunda yediden yetmişe bir milletin silaha sarıldığı 'ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık' idealini artık o heyet temsil etmektedir. 23 Nisan'dan sonra o idealin temsilciliği ve söz sahipliği Türkiye Millet Meclisi'ne geçecektir ve o Meclis'in reisi de Mustafa Kemal Paşa olacaktır. 'Adını bir türlü anamayan ve anmamak için lafı dolandırıp duran' İsmail Kahraman'ın oturduğu ve daha kısa bir süre de olsa oturacağı makamın ilk sahibi de O'dur.

Kazım Karabekirler, Ali Fuat Cebesoylar, Fevzi Çakmaklar, Refet Beleler, İsmet İnönüler, Mahmur Celal Bayarlar, Hacim Muhittin Çarıklılar, Rıfat Börekçi efendiler, kısacası Milli Mücadelenin vatanseverlik timsali kahramanları O'nu 'başkumandan' kabul edecekler ama İsmail Kahraman ve benzerleri onun adını hem de O'nun eseri bir bayramda anmayacaklar, anmamak için lafı dolandırıp duracaklar. Hoş, ansalar ne anmasalar ne ama temsil ettikleri makam adına üzülüyor insan. Yazık, hem de çok yazık!

Milli bayramlar giderek bayram olmaktan çıkıyor, resmi zevatın halktan kopuk bir günah savma törenine dönüşüyor. Önceki gün hem devletin Samsun Valiliğinin önünde düzenlediği resmi kutlamalara hem de ADD ve kimi sivil toplum kuruluşlarının Atatürk heykeli önünde düzenlediği kutlama törenlerine gittim; her ikisinde de ne yazık ki halk yoktu. Bu, halkın kendi bayramına ilgisizliğinde mi kaynaklanıyor yoksa bayramların halkın ilgi duymayacağı bir yüzeysellikte kutlanmasından mı, bilemiyorum. Gençlik yıllarımın bayramlarını hatırlıyor ve bu savruluşa hayıflanıyorum. Anayasamız milleti 'kederde ve kıvançta bir' diye tarif eder. Kıvançta bir olamazsak kederde, tasada nasıl bir oluruz?

Zaman zaman bazı siyasilerin ve kalem erbabının Atatürk'ten bahsederken ısrarla ve inatla 'Gazi Mustafa Kemal' dediklerini görüyorum. Olabilir, 'Atatürk' demek istemeyebilirler ama mahalle ya da askerlik arkadaşından bahseder gibi 'Gazi Mustafa Kemal' diyemezler, en azından nezaket gereği dememeleri gerekir. Tıpkı Genel Kurmay Başkanı Hulusi ya da Başbakan Binali denmediği, Hulusi Paşa ya da Binali Bey denmesi gerektiği ve dendiği gibi. Türk adını ya da Atatürk soyadını kullanmaktan rahatsız olmayan herkes 'Gazi Mustafa Kemal Atatürk' der. O soyadı kullanmak istemeyenler de Gazi Mustafa Kemal yerine Gazi Mustafa Kemal Paşa derlerse bu hem Türkçenin kullanımı hem de bizim adap ve edebimiz açısından daha doğru olur.

Ezelden gelip bir ırmak gibi ebediyete akan büyük Türk Milleti'nin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun…