Birçok kitap var kütüphanemde ve hemen hepsi de çok değerli; ama ikisi var ki, onlar bir başka. Biri Türk devlet anlayışının kaynağı ve devlet yönetimi kitaplarının tartışılmaz zirvesi, diğeri de tarihin en büyük cihangirinin yönetim anlayışının ve tecrübelerinin muhteşem özeti. Ne zaman bunalsam ya da ne zaman devlet yönetimi söz konusu olsa çoğu zaman ikisini birden indiririm raftan ve bir daha okurum baştan. Birincisi Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilik'i, diğeri de Timur'un Prensipleri. Biri neredeyse on asırlık, diğeri ise altı asrı aşmış ama ikisi de hala ter ü taze, ikisi de hala eskimemiş, capcanlı ve günümüzde de geçerli.

Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilik'te 'Dayanağı düz olan bir şeyin bütünü de düz durur. Her iyi parçanın bütünü de düzgün olur. Hangi şey yan yatarsa eğri olur. Bütün eğriler kötülüğün dokusudur. Yamulduğu halde düşmeyen yoktur' derken sanki günümüz siyaset belirleyicilerine sesleniyor. Parçalar dediğini siz kadroları oluşturan bireyler ya da listelere yazılan isimler olarak algılayabilirsiniz. Tanınmayan siyaset belirleyicileri tanımanın yolunu da gösterir Yusuf Has Hacip 'Tanımadığın adamı tanımak istersen, onun tanıdıklarını öğren; o zaman anlarsın' diyerek. Listelerdeki tanıdıklar tanınmayan karar vericilerin de aynasıdır.

Yusuf Has Hacip'in şu sözleri de on asır önceden günümüz devlet adamlarına, siyaset belirleyicilerine bir derstir: 'Allah bir yöneticiyi başarılı kılmak dilerse ona ehil ve dürüst yardımcılar verir. Eğer, başarısızlığa uğratmak isterse ona bilgisiz ve kötü yardımcılar verir. Çünkü bilgisizler yönetimi ele geçirirse yönetici odun gibi yanar, bütün işleri bozulur.' Mebus listelerine bir de bu gözle mi baksak acaba, ne dersiniz?

Hele ta on asır önceden günümüze bir büyük nasihat olma özelliğini hala taşıyan bir bölüm var ki tek kelimeyle muhteşemdir. Ama o da daha eskiye, kadim Türk devlet ve adalet anlayışına dayanır; onun bir başka ifadesini de Orkun kitabelerinde görürüz: 'Ülkenin düzeninin temeli, bu temelin sağlamlığı iki esasa bağlıdır. Halkın hakkı olan yasalar, çalışanların hakkı olan ücret. Kanunların koruyuculuğu altında halk güvenlik ve huzur içinde yaşamalıdır. Çalışanlar da emeklerinin karşılığı olan parayı alarak sevinmelidirler. Halk ve çalışanlar memnun olursa ülkenin düzeni sağlanmış olur. Eğer, yöneticilerden biri halkı için koruyucu kanun düzenlemez; halkının serveti kapanın elinde kalırsa ülkenin düzeni bozulur, devletin temeli sarsılır.' Bu satırlar günümüzün sosyal devlet anlayışının on asır öncesinden ifadesi değilse nedir?

Çoktur nasihatler ve her biri diğerinden kıymetlidir ama bu yazıyı burada ayrı ayrı bölümlerden yaptığım kısa kısa alıntılardan bir derlemeyle noktalamak zorundayım: 'Dinlemek, söylemekten çok iyidir. Söyleyen canını üzer, dinleyen rahattadır. İnsan dinlemekle alim olur... Vezir seçkin olmalı. Aklı ve anlayışı, akıllı olduğu kadar da bilgisi çok geniş ve derin olmalı. Soylu bir aileden gelmeli. Soysuz insanlar temiz olmazlar… Beyin gözü tok olmalı, utanma duygusu taşımalı. Yumuşak huylu olmalı. Sözünde ve hareketlerinde açık ve anlaşılır olmalı… Gözü aç adamı hiçbir şey doyuramaz, açgözlü adama dünyanın bütün nimetlerini yığsan yeterli gelmez. Aç gözlülük ilacı olmayan bir hastalıktır. Onu dünyanın bütün hekimleri bir araya gelse tedavi edemezler. Bak, bütün açlar yer içer ve sonra doyarlar ama açgözlü adamı mal doyuramaz. Dünyanın bütün mallarına sahip olsalar da onlar hep açtır, yoksuldur. Onların gözünü ancak ölüm doyurur.'