'Biz türkülerle büyüdük' diye yazmıştım bu epey evvel bu sütunlarda; aslında 'biz uzun havalarla büyüdük' de diyebilirdim. Kimisi meydan okumadır feleğe ve acuna ama daha çok da sevip de kavuşamamaya, ekmek parası için gurbette ciğeri beş para etmez toprak sahiplerine ırgat durmaya.

Şakoğ Yaşar Emmim güzel okurdu uzun havaları, hele bir de ceketini omuzuna atıp kaytan bıyığını burduktan sonra ama en iyi okuyanı Erdal gutcaydı. Biz ağabeye 'gutça' derdik, küçük ağadan bozmadır. Ablaya da 'gutcaba' derdik ki o da 'küçük abladan' bozmadır. İkisi de akrabam, birisi Taşlık Mahallesinin ağası öbürü Kayadibi'nin ağır abisi.

Onlar yok artık, birisi Hakkın rahmetine kavuştu, öbürüyle de aramıza gurbet girdi. Ben artık türküleri, hele de Kerkük türkülerini ama özellikle de uzun havaları Aysun Gültekin'den dinliyorum. Allah vergisi muhteşem bir ses, TRT eğitimi ve hanımefendi tarzıyla hem dinlenmesi hem de seyredilmesi gereken bir sanatçı. Tabii, Kerkük deyince Abdurrahman Kızılkaya ve Mehmet Özbek'i anmamak olmaz. Ama uzun zaman var ki ben onu da, onları da dinlememişim. Uzun zaman dediğim erken seçim lafının ortaya atıldığı ve siyasetin bizi ve beni esir aldığı günden bu yana geçen süre.

Milletin kendi kaderini ne kadar tartışmalı olursa olsun ve bazıları ne kadar eleştirirse eleştirsin hür iradesiyle belirlemesinden sonra artık o cendereden kurtulup yeniden hayata, kültür ve sanata ve bizi biz yapan, bizim beş bin yıllık maceramızın ve medeniyetimizin zamana meydan okuyan türkülerine dönebilirim, dönebiliriz.

Aysun Gültekin dedik ondan bir parça almazsak olmaz, hem de Kerkük'ten: 'Baba bugün dağlar yeşil boyandı/ Kim yattı kim uyandı/ Kalbime ateş düştü/ İçinde yar da yandı/ Su döktüm ateş sönsün/Döktüğüm su da yandı/ Hiç bilmem hara gedim…' O nasıl yürek, o nasıl sevda ve o nasıl bir yanma! Benim yüreğim de Kerkük ateşi yanar, Kerkük'ü bildiğimden beri ve hiç sönmez. Ne yazık ki bu gidişle söneceğini sanmam. Ne güzel söyler Abdurrahman Kızılay ve Mehmet Özbek ikilisi:

'Yıktılar kalamızı/sürdüler balamızı/daha can boğazdayken/çektiler salamızı/ Ah Kerkük yüz ak Kerkük/her zaman yüz ak Kerkük/ölseydim düşmeseydim/men sennen uzak Kerkük/… Can Kerkük canan Kerkük/her söze kanan Kerkük/kalıpdı yardan uzak/mum kimin yanan Kerkük.'

Kerkük yanar, yürek yanar; ne Kerkük'ten haberimiz var ne yanan yakılan nüfus ve tapu kayıtlarından ne de 'içinde yar da yanan' yüreklerden. Bu vefasızlık -Allah korusun- bizi de -hadi bizi demeyelim de bir parçamızı diyelim- yakarsa eğer, ne derdimizi yanacak ne de derdimiz yanacak birini bulamayız gibime geliyor. Of, çok mu kötümserim?

Türküler ve de uzun havalar deyince Muzaffer Akgün'ü anmadan bugüne gelmek olacak iş değil. Muzaffer Akgün deyince de onu Türk sanat musikisinden alıp halk musikisine getiren ve binlerce türkü derleyen, yüzlerce sanatçı yetiştiren Türk Halk Musikisinin unutulmaz ismi Muzaffer Sarısözen'i ve hem onun memleketi hem de benim çocukluk ve gençliğim geçtiği ve kimliğim yoğrulduğu, şekillendiği ata toprağım Sivas'ı unutmak olmaz. Hani uzun havalarla büyüdüm' demiştim ya o cümle aslında 'Muzaffer Akgün'le ve onun uzun havalarıyla büyüdüm' olmalıydı. Bana göre başka kimse onun kadar okuyamamıştır şu 'Kışlalar dolu boşaldı bugün' türküsünü ve hiçbir türkü onun kadar güzel anlatamamıştır o günün gurbetini ve de hasretini:

Yok, hayır; Muzaffer Akgün anlatılmaz, anlatılamaz, hele ben hiç anlatamam, kalemim o muhteşem sesi, o hanımefendi sanatçıyı anlatmaya yetmez, yetemez. O ancak dinlenir.

Bir seçim günü geçmişe gitmek ve türkülerle yeni bir güne merhaba demek bu olsa gerek. Siyasetin kavganın, hırsın, ayrışmanın dilini bırakıp bizim türkülerimizde yeniden biz olmak, bir olmak ve de Türkmen kocası Yunus Emre'nin dediği ve istediği gibi 'diri olmak' için yakarmaktır yapmaya çalıştığım ve de yapmamız gereken. Başarabilirsek eğer, işte o zaman kim ve hangi parti kazanırsa kazansın aslında kazanan biz olacağız, biz, Büyük Türk Milleti…