Bir Müslüman; kul hakkı yer mi, çalıp çırpar mı, yalan söyler mi, emanete ihanet eder mi, gıybet yapar mı ve insanlar arasına nifak sokar mı?..

Dinimize göre, bu davranışlar 'münafıklık'tır…

Yüce Peygamberimiz, hayatı boyunca münafıklıklara karşı çıkmış ve hatta onların yaptırdığı mescidi yıktırmıştır.

Asırlar öncesinden bugüne Müslümanların çektiği tüm acıların nedeni; emperyalistlerin İslam dünyasının içinde attığı nifak tohumlarıdır…

O tohumları yeşerten de içimizden biri gibi davranıp, Müslümanlıkla hiç ilgisi olmayan münafıklardır...

Biz sözü, Hz. Mevlana'ya bırakalım da, anlayan anlar!..

***

Münafıklar, İslam dinini sözde yüceltmek için bir cami yapmaya koyuldular. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in mescidinden başka bir mescit inşa ettiler. Döşemesini, kapısını, tavanını tamamladılar. Bununla cemaati parçalamayı amaçlıyorlardı.

Yalvararak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanına gelip, huzuruna deve gibi çöktüler.

'Ey Allah'ın Resulü' dediler. 'Lütfedip o mescide kadar zahmet buyur. Diledik ki oraya bir garip gelirse kalacak yeri olsun, bu hizmet konağında ikrama ersin. Böylece din etrafa yayılsın. Bir an orayı şereflendir, mescide iltifat et!'

Bu sözleri gönülden söylemiyorlardı. Hz. Peygamber'e (s.a.s.) masallar okuyor, yalan dolan atını sürüyorlardı. O merhametli, şefkatli Peygamber ancak gülümseyerek "Peki" diyebildi. Onların hilelerini anlıyor, fakat yüzlerine vurmuyordu. Allahu Teala, Peygamber'e: ' Bu habisleri dinleme, hile yaptılar. Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir' diye bildirdi.

Münafıkların amacı, ashabın arasını bozmaktı. Şam'dan Medine' ye bir Yahudi getirmek niyetindeydiler. Yahudiler, o Şamlı Yahudi'nin vaazından sarhoş olmuşlardı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) o münafıklara, 'Şimdi savaşa gitmek için hazırlık yapıyorum, savaştan sonra gelirim' dedi.

Böylece onları başından savdı. Savaştan dönünce münafıklar tekrar gelip önceki vaadini hatırlattılar. Allahu Teala (c.c.): 'Ey Peygamber, açıkça söyle, hainliklerini açığa vur' diye emretti.

Hz. Peygamber (s.a.s.), 'Ey hilekarlar, susun da sırlarınızı söylemeyeyim' deyip sırlarından bazısını açığa vurdu. Derhal halleri kötüleşti. Elçileri, 'Haşa, haşa' demeye başladı. Her biri yemin ediyordu, çünkü yemin etmek yalancıların adetiydi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) dedi ki:

'Sizin yemininize mi inanayım, Allah'ın yeminine mi?'

Münafıklar tekrar:

' Allah'ın kitabı hakkı için, o mescidi Allah rızası için kurduk. Bu hususta hiçbir hilemiz yoktur. Orada ancak Allah'a ibadet edeceğiz.'

Hz. Peygamber (s.a.s.) onlara, 'Şüphesiz siz yalan söylüyorsunuz' dedi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bu şekilde vaadinden dönünce, sahabeden birisinin gönlüne inkar düşüncesi düştü. ' Peygamber böyle aksakallı, koca koca adamları utandırıyor. Nerde kerem, nerde ayıp örtmek, nerde haya? Hani peygamberler yüz binlerce ayıbı örterlerdi' diye düşündü.

Ardından da, bu itiraz yüzünden mahcup düşmemek için hemen gönlünden istiğfar etti. Münafık kişilerle dost olmanın uğursuzluğu bu mümini de onlar gibi asileştirdi. Fakat içinden şöyle yakardı: 'Ya Rabbi, beni bu halde bırakma! Gönlüm elimde değil, yoksa gönlümü yakardım.'

Bu düşünceyle uykuya daldı. Rüyasında münafıkların mescidini hayvan pisliği ile dolu gördü. Mescidin taşları fışkı içinde harap olmuştu, onlardan kara dumanlar tütüyordu. O dumanlar onun boğazına girdi, boğazı yandı. O dumanın kokusundan uyandı. Hemen yüzüstü kapanıp ağlamaya başladı.

Birçok sahabe o mescit hakkında apaçık bir rüya gördü, bu şekilde o münafıkların maksatları meydana çıktı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), 'Onu yıkın' buyurdu, 'süprüntülük, küllük yapın!'

Mescidin sahipleri de mescit gibi sahteydi. Tuzağa saçılan taneler cömertlik sayılmaz. Oltadaki lokma, ne ihsandır ne de cömertlik!

***

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…