Yıldönümünde Lozan'ı yazmak niyetimde yoktu.

Her yıl hortlatılan taassuba taraf olmak istemiyorum.

Ancak gerek basında ve gerekse sosyal medyada çıkan yazılar beni yazmaya zorlamıştır.

Lozan'ı savunanlar Sevr sulh projesi ile savunurlar.

Hani ölümü gösterip sıtmaya razı ederler ya.

Bu da böyle bir şey.

Oysa Lozan'ı imzalanmamış Sevr projesi ile değil de en zor zamanda Osmanlı Mebu'san Meclisi'nin almış olduğu Misak-ı Milli kararlarıyla mukayese etmelidirler.

Bu tarihi bir karardır.

Bu konuyu rejim meselesi yapmanın da alemi yoktur.

Verilmiş gizli taahhütlere sıra gelince bunları irdeler, suçlu olanları tarih önünde hesaba çekeriz. Hiç kimse layüsel ve masum değildir.

Sevr, bir Antlaşma değil , İtilaf Devletlerinin bir sulh projesi teklifidir. İç hukukumuza göre Meclis (ki, kapatılmış) ve Padişah onaylaması gerekir. Oysa böyle bir onay yoktur.

Saltanat Şurası'nın onaylamasına rağmen Padişah Vahidettin imzalamamıştır.

Misak-ı Milliye göre değerlendirme yapıldığında Musul'u, Batı Trakya'yı, Halep'i, Batum'u, Kıbrıs'ı ,Yunanistan'dan büyük Savaş tazminatını, Boğazlar'ı (sonrasında 1936'da kurtarıldı) Lozan'da kaybettik.

Ayrıca azınlıklara verilen ayrıcalıklar iç hukuk egemenliğimizi zedeler niteliktedir. ki, bu haklar, bu ülke için canlarını vermiş Müslümanlar sahip değillerdir. (Bkz, Ekaliyetlerin Himayesi Madde 37-45).

Lozan'ı tartışmaktan korkmayalım.

Ogün alamadıklarımızı bugün almaya çalışmak herkesin ülküsü olmalıdır.

Lozan üzerinden siyasi rant peşine koşmak, aziz milletimizin geeleceği üzerinde kumar oynamaktır ve çirkin bir denemedir.

Maddi ve manevi kayıplarımızı gerekçeleriyle ortaya koyup tartışalım.

Hedefimiz kayıplarımız olsun. Yoksa birilerini aklamak yada karalamak olmasın.

Lozan ile geleceğimize konulmuş ipotekleri kaldıralım.

Bunun için bir çözünüz vzr mı?

Yoksa, hadiii oradan derler adama… Selam ve sevgi ile…[email protected]