Bir çocuk, bir kadın ve bir ülke…Bu yazıda biri şahsen tanıdığım iki gerçek şahsa ve bir ülkeye temasla 'horlanan' güzel duyguların ve buna koşut 'harlanan' öfke ve kinin son tahlilde bizleri alıp getirdiği noktayı kısaca betimlemeye çalışacağım.

Bir çocuk…Henüz zannediyorum 15 olmamıştır. Bildiğim kadarıyla derslerinde başarılı. Yakın zamana kadar edebiyle, sükunetiyle bilinen küçük bir derviş belki. Muhitinde bu açıdan sevgiye, alakaya, merhamete en mazhar çocuklardan biri. Peki acaba bugün hala öyle mi? Ona belletilmeye çalışılan bazı şeyler acaba onun duygu durumuna hasar verdi mi? Yaklaşık 3 gün kadar önce, sözkonusu çocuğun bir sosyal medya paylaşımını gördüm. Yaşadığı/bulunduğu iklimin ne yazık ki acı tezahürü ortaya çıkmış durumdaydı. Çocuk öylesine zehirlenmiş vaziyetteydi ki, kendisinden onlarca yaş büyük, belki milyonlarca seveni, hürmet edeni olan bir siyasi parti yöneticisi hakkında edebe tamamen muhalif paylaşımda bulunmaktaydı. Hukuki veçhesiyle ise bir iftiranın faili idi kendisi. Elbette bir siyasi fikri olmalı, düşünmeli, üretmeli bir insan. Ancak paylaşıma konu ifadeler düşünüldüğünde makul ve mutedil bir çizgiden o çocuğu uzaklaştıran, onu yarı zombileştiren ortamı bir an için düşünmek gerekir.

Bir kadın…Sosyal medya, gerçekten bazı tipleri tanımada, keşfetmede verimli bir kaynak. Öte yandan insanımıza yönelik müspet düşünceleri yerle yeksan eden parametreler sunan, bu anlamda 'düzeysizlik yatağı' da olan bir mecra. Bu durum aynı zamanda bir yönüyle vaziyetin ürküten tarafı. Geçtiğimiz günlerde bir kadın, sosyal medya aracılığıyla toplumun geneli itibariyle önder kabul edilen bir kişi hakkında halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek suretiyle, aşağılayıcı beyanlarda bulundu. Konuyu münferit bir hadise olarak ele almak imkan dahilinde mi? Bilemiyorum! Bununla birlikte bu bakış tonundaki husumet ve hasmane tavır, sonucu bakımından toplumun huzurlu geleceği için çok da iyi şeylerin habercisi olmasa gerek. Zira kadın, aynı zamanda nesil yetiştirme dahil mahiyeti ve kudreti gereği pek çok konuda mahir ve sorumluluğu olan kişidir. Netice itibariyle bir eleştiri, standardı olan bir değerlendirme kesinlikle korunması değer silsileler zincirini armağan eder. Peki ya tefessüh ederek, ahlaki ve medeni tüm kaideleri yıkarak bu yapılıyorsa ne yapacağız?

Bir ülke…İçinde bebeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, tarihiyle, tabiatıyla yanan bir ülke. Bu noktada zannediyorum herkes 'yüksek kalibre' davranışla acıyı hissetmeli ve maddi ve manevi tüm olanaklarını seferber etmelidir. Buna karşılık acaba bizler, ülke insanımız ne yapıyor? Elemle yutkunarak ifade etmek gerekir ki ülke insanının karnesi bu anlamda 'yetersiz bakiye' vermektedir. Esasında bu durumda bile 'oh olsuncu' zihniyete sahip olan insanların varlığını görmek, tecrübe etmek olmayan insanlığımızı bir çuvala koyup uçurumdan aşağıya atmayı anlatmaktadır bize, lisan-ı münasiple.

O halde çözüm nedir? 'Düşüncelerde oluşan ülser' nasıl bertaraf edilecek? Ufku yakalama şansı varken bunu heba edip çukurda debelenmenin önüne nasıl geçilecek? 'Gözaltında olan güzel hasletler' ne zaman serbest bırakılacak? Üzerimize 'sevgi/umut polenlerinin' serpilmesi nasıl mümkün olacak? Yüreğimizde bir nüve olarak mevcut olan meziyetler ebede ne suretle intikal ettirilecek? Çözüm çok da zor değil. Çözüm 'ahlaki ve evrensel eğitimi defansta başlatmaktır'. Yani geriden, aileden başlatmaktır. Bu noktada evet, katedilecek mesafe çok. Ama durmak yok, didineğiz…