Eskilerin deyimi ile 'Nevi şahsına münhasır' bir yapıya sahipti Metin Abi.

Yani, kendine has özellikleri vardı...

Küçük yaşlardan beri tanıdığım ve sevdiğim biriydi...

Kendinden başkasına asla zararı olmamıştı...

Rahmetli babası, rahmetli babamın dostuydu...

Kardeşi gazeteci Temel Aşar, kardeşim gibiydi. Diğer kardeşleri de öyle...

Arkadaşım gazeteci Cemil Ciğerim'in de kayınbiraderiydi...

Biz ise 'abi-kardeş' gibiydik...

Evlatlarının gözünde ise ben 'Necdet Amca' idim...

Dün, Metin Ağabeyi kaybettik...

Hem evinde hem camide sevenleri ve dostları onu yalnız bırakmadı...

Metin Aşar, ANAP döneminin renkli simalarından biriydi. Ne görev verilirse parti disiplini içinde yapardı..

Partinin bayrağı veya flamasını direklere tırmanarak asacak kadar partisine bağlıydı. ANAP döneminin bakanları, milletvekilleri onu yakından tanırdı.

Mesut Yılmaz, ona partinin her işine koştuğunu bildiği için 'İşçi Metin' diye takılırdı…

Son 10 yıldır da Recep Tayyip Erdoğancı olmuştu...

Hem de 'Fanatik' biçimde...

Onun yanında hiç kimse Erdoğan'ın aleyhinde konuşamazdı. Kavga ettiğine şahit olanlar çoktu. En son bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yatarken, yanındaki diğer hasta ile tartışmasını öğrendiğimde, hiç şaşırmadım. Metin Abi yapardı…

Sevgili oğlu Ercüment anlattı. Metin Abi, son zamanlarda hastalıklarla boğuşuyordu. Seçim öncesinde bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yatarken, yanındaki hastaya 'Hangi partiye oy vereceksin' diye sorar. Adam da 'AK Parti'ye kesinlikle vermeyeceğim' deyince, kızılca kıyamet kopar. Metin Abi, yerinden kalkabilse adamı dövecek kadar sinirlenir. Yan tarafındaki hasta, 'Bırak beni, canımla uğraşıyorum' der ve görevlilerden Metin Abi'nin yanından alınmasını ister. Daha sonra oğlu Ercüment, adamın gönlünü alır.

Metin Abi fikren de 'Recep Tayyip Erdoğan hastası'dır.

Cenazesinde, eski ANAP'lılar vardı. Vefayı göstermişlerdi...

Onun siyasetçiden beklediği bir şey yoktu. Bir keresinde şöyle olmuştu. Onun sırtında taşıdığı bir siyasetçi, üniversite mezunu oğlunun işe alınması sözünü vermiş, ancak yapmamıştı. Aradan geçen onca yıla rağmen o olayı hiç unutmamış, her hatırladığında 'Hakkımı helal etmiyorum' demişti...

Eski bir öğretmen olan eşi Şengül Abla ile kendisinin emekli maaşları, mütevazı hayatları için yeterliydi...

Neyi anlatacaktım, nereye geldim…

Dün, Metin Abi'nin cenazesini Kıran Mezarlığı'na götürürken, Barış Bulvarı'nda, cenaze aracı ile bir düğün aracı sanki yarışa hazırlanan iki otomobil gibi kırmızı ışıkta yan yana geldiğinde, 'işte hayat bu' dedim içimden…

Gelin arabası ve onu takip eden konvoydan yükselen korna sesleri, kurulacak yuvada yeni hayatların 'doğum' müjdesini verirken; diğer taraftaki cenaze aracı ise sessizliğiyle ölümü hatırlatarak, adeta ibretlik bir hayat dersi veriyordu…

Sevinç ve acı, kardeş gibi yan yana gelmişti…

Hayat ne garip değil mi?..

Mekanın cennet olsun, Metin Abi!..