Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici'nin 'Ekim ayında idamı Meclis'e getireceğiz' açıklamasına AKP'li Hayati Yazıcı "Öyle bir şey olamaz. Nihayetinde Anayasa değişiklik teklifini verebilmek için belli sayıda imza gerekli. O arkadaşımız niye öyle söyledi bilmiyorum" diye cevap vermiş.

Hayati Yazıcı haklı, idam cezasını Meclis gündemine getirmeye Sayın Destici'nin gücü yetmez. Kendi imzasından başka 199 milletvekili imzasına daha ihtiyaç vardır. Zira Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çok açıktır. Bu anayasanın 38'inci maddesine göre kimseye 'idam cezası ve genel müsadere cezası verilemez.' Yine aynı anayasanın 175'inci maddesine göre de 'Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir.' Yani en az 200 imzayla. Bu Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisi grubundan başka hiçbir parti anayasa değişikliği teklifinde bulunamaz.

Sayın Destici hangi eğitimi aldı bilmiyorum ama Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak 'anayasaya sadakat yemini' etmiş birisidir. Sadakat yemini ettiği anayasayı herhalde biliyordur, en azından bilmesi gerekmektedir. Sadakat yemini ettiği anayasayı bilmiyorsa bu büyük noksanlıktır, şayet biliyor da buna rağmen 'idam cezasını Ekim'de Meclis'e getireceğiz' diyorsa bu da ayıptır.

Kim meydanlarda ne demiş olursa olsun ve hala ne derse desin, idam cezası ne Meclis'e getirilir ne de Meclis'ten çıkar. Zira Meclis gündemine gelmesi için gerekli 200 imza bulunsa da Meclis'ten geçmesi için gerekli 360 oy bulunamaz. Kaldı ki, mesele salt bununla da sınırlı değildir.

Hayati Yazıcı hukukçu olmayanların anlamakta zorlanacağı ama her hukukçunun çok kolay anlayacağı başka hususlara da işaret ederek bu işlerin pek de kolay olmadığını itiraf etmiş o açıklamasında. Her ne kadar 'Yasalar yerlidir, millidir. Yasaların kaynağı toplumdaki algıdır, etik kurallardır, ahlaki kurallardır. Yani yasaya ruh veren, şekil veren, hedef kitlesi toplum nezdinde onu saygın hale getiren toplumsal algıdır. Bir toplumda bu tür talepler varsa siyaset bu taleplere karşı duyarsız kalamaz' dese de 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Komisyon protokolünü imzalamışız, o protokolden dönüş olmamış. Ayrıca Birleşmiş Milletler üye ülkelerin imzaladığı Siyasi Haklar Sözleşmesi var. Elbette bütün bunları irdelemek gerekir' diyerek olayın püf noktasını parmak basıyor.

TC Anayasası'nın 90'ıncı maddesi çok nettir: 'Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümler esas alınır.'

Görüldüğü gibi idam cezasını getirebilmek için sadece 38'inci maddeyi değiştirmek yetmez, 90'ıncı maddenin değiştirilmesi de gerekir. Bu sadece hukukçuları yani adalet kurumunu değil aynı zamanda dışişlerini de yakından ilgilendiren bir konudur. Zaten Hayati Yazıcı 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin komisyon protokolünü imzalamışız, o protokolden dönüş olmamış. Ayıca Birleşmiş Milletler üye ülkelerin imzaladığı Siyasi Haklar Sözleşmesi var. Elbette bütün bunları irdelemek gerekir' derken işin bu yönüne işaret etmektedir. O sözleşmelerden çekilmek Mecliste yasa çıkartmaktan çok daha sıkıntılı olsa gerek.

Sonuç olarak, toplum bu söyleme prim verdiği sürece idam daha çok konuşulur ama anlattığım gerçekler ortada dururken de asla gelmez, gelemez.