Dört gündür Milli Mücadele'yi, ona karşı çıkışları, gaflet ve ihanetleri ve tüm bunlara rağmen bu milletin kanıyla, canıyla, inanç ve imanıyla kazandığı Büyük Zafer'i yazıyorum. Kahramanları çok olduğu gibi o şanlı mücadele sürecinin gafilleri ve hainleri de çoktur. Bugün ben bazı isimler vereceğim, siz ister gafil deyin, ister hain, ben 'kaçaklar' diyeceğim. Milli Mücadelenin galibi Türk askeri İstanbul'a girerken karşıtları da büyük bir telaş ve hızla kaçarak vatanı terk ediyordu. 'Kaçaklar' deyişim ondandır.

Önce Vahdettin kaçtı, hani şu Halife-i Ruy-u Zemin, Zillulah-ı Fil Âlem ve Padişah-ı Âli Osman olan padişahımız Sultan Vahdettin. Şimdilerde birilerinin sandığı ya da bal gibi bildiği halde bizim de öyle sanmamızı istediği için bilmezden geldiği ve 'sürgün edildiği söylemi' külliyen yalandır. Ne yazık ki, Sultan Vahdettin 'padişah ve halife unvanları üzerindeyken 'düşmana sığınan' ve vatanını terk eden tek Osmanlı padişahı ve halifesidir. 16/17 Kasım 1922 gecesi İngiliz General Harrington'un yaptığı bir operasyonla Yıldız Sarayı'ndan alınmış, Boğazda demirli İngiliz Malaya gemisine bindirilmiş ve İngiliz sömürgesi olan Malta'ya götürülmüştür. Malta'yla başlayan gurbet günleri Hicaz'la devam etmiş ve İtalya/San Remo'da son bulmuştur. San Remo günleri de öyle birilerinin dediği gibi yokluk ve yoksullukla geçmiş değildir. Eğer paralarını o 'ayyaş ve kumarbaz' olarak tanınan kayınbiraderine emanet etmese bir kısmını da eski yarenlerine kaptırmasa ömrünün sonundaki sıkıntıları da hissetmezdi.

Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi saltanatı Vahdettin'in firarı üzerine 18 Kasım 1922'de kaldırmıştır. Kısacası Vahdettin sürülmemiştir kaçmıştır, saltanat kaldırıldığı için kaçmamış kaçtığı için saltanat kaldırılmıştır.

Sadece mağlup Yunanlılar ve sadece Vahdettin değildir muzaffer orduların önünden kaçanlar, saltanatın sefasını süren daha onlarca devletli, edip, üdeba ve ümera vardır. Hünkar kaçar da sadrazam durur mu, Damat Ferit Paşa da katılacaktır kaçaklar kervanına. Kah Fransa kah İtalyan sahil kent ve kasabalarında kah kumarhanelerde kah meyhanelerde geçecektir kalan ömrü. Hovardalıkları da az değildir hani.

Bir Mustafa Sabri Efendi var ulema sınıfından, meşihat makamına(şeyhülislamlığa) kadar yükselmiş, kabineye girmiş, sadrazam kaymakamlığı(başbakan vekilliği) yapmış ve son zamanlarda neredeyse kutsanan, adı o okuldan bu okula verilen birisi bu. O da kaçar Türk ordularının zaferi üzerine, kah orada kah burada ama daha çok Yunanistan'dadır ve orada istifa eder Türklükten! Ara sıra da San Remo'ya gider Sultan Vahdettin'i çarpar.

Bu listesine, şu Sevr andlaşmasını imzalayan Rıza Tevfik'i ve Hadi Paşa'yı eklemesek olmaz. Keza İngiliz Muhibbi Sait Molla, Hürriyet ve İtilafın önemli ismi Miralay Sadık, Gümülcineli İsmail, Mevlanzade Rıfat, Örfi İdare mahkemelerinin 'Nemrud' lakaplı başkanı Kürt Mustafa, Konyalı Zeynelabidin Hoca, Refi Cevat Ulunay ve zamanın Posta Telgraf ve Telefon Umum Müdürü Refik Halit Karay'ı da eklemek şart. Bir de Ali Kemal vardır en önce kaçması gerekirken kaçamayan ve yargılanmak üzere Ankara'ya götürülürken Sakallı Nurettin Paşa'nın organizasyonu ya da ihmaliyle İzmit'te linç edilen dönemim meşhur gazetecisi ve içişleri bakanı.

O kaçış hikayeleri, giderken götürülen paralar, o gurbetlerde birbirine atılan kazıklar, sefahat ve sefaletler sadece karşıtlarının araştırmalarından değil o kaçkınların kendi hatıralarından yadigar günümüze. Mesela Refik Halit Karay'ın Minelbab İlelmihrab'ı ve Bir Ömür Boyunca'sı, Mevlanzade Rıfat'ın Türkiye İnkılabının İçyüzü ya da Tarık Mümtaz Göztepe'nin Osmanoğullarının Son Padişahı Vahdettin Gurbet Cehenneminde kitaplarında oldukça bol hikaye var, kaçıştan gurbette yaşananlara kadar çok değişik konuda.

Bunlar ve ötekiler şu veya bu gerekçeyle Milli Mücadele'ye ve Kuva-yı Milliye'ye karşı çıktılar. Kuva-yı Milliye galip gelince de çareyi kaçmakta buldular. Şimdilerde birileri tarihi çarpıtarak vatanlarından sürüldüklerini öne sürseler de bunun aslı yoktur. Önce kaçtılar sonra, hainler listesine yani 150'likler listesine dahil edildiler daha sonra da vatandaşlıktan çıkarıldılar. Kaçışlarıyla hain ilan edilişlerinin ve vatandaşlıktan atılışlarının arasında epey yıl vardır. Kaçışları 1922 Kasım/Aralık'ı, hain ilan edilmeleri 1924'ün Nisan/Mayıs/Haziran'ı, vatandaşlıktan çıkarılmaları ise 1927'nin Mayıs'ıdır.

150'likler 28 Haziran 1938 tarihli bir yasayla affedildiler, bir kısmı yurda döndü bir kısmı da dönmedi.