Anadolu'da eski adettir. Bir adam, en büyük oğluna kendi adını verir. Böylece üç dört nesil boyunca aynı isim, bir sonrakine aktarılır. Misal, dedenin adı Hasan ise, bakarsınız ki oğlu, torunu ve hatta torununun oğlu da Hasan olmuş...

Balkan kökenlilerde ise bir ismin nesilden nesle aktarılması için illa birinci dereceden akraba olmak gerekmez. Amcadan, dayıdan bir ismin sonraki bir kuşağa aktarıldığı durumlara çok rastlanır.

Bugün size "Gocabaşlar" diye adlandırılan kendi ailemin tarihinden dört ayrı Mahmut'un hikayesinden bahsedeceğim...

TALİHSİZ MAHMUT

Anne tarafımın en eski Mahmut'u ile başlayalım... Dedemin babasının erkek kardeşi olan Mahmut, sürüsünde elli altmış tane koyunu olan bir adamcağızmış.

Bugün Yunanistan topraklarında kalan eski Osmanlı vilayeti Kavala'nın Sarışaban kazası Muratlı köyünde yaşarmış. Tek geçimliği koyunları olduğundan, sürünün çobanlığını da bizzat kendisi yaparmış.

Günlerden bir gün, sürüsünü otlatırken dönemin meşhur efesi Debreli Hasan'ın çetesi çıkagelmiş. Eskilerin "kaçaklar" diye isimlendirdiği Debreli Hasan ve kızancıklarına o zamanlar, korkuyla karışık bir saygı duyulurmuş.

Çetecileri martini tüfekleri ve boynunda fişeklikleriyle karşısında gören Mahmut'un direnmesi mümkün olmamış tabii. "Açız" deyince hemen iki üç koyunu oracıkta kesmelerine ses çıkarmamış. Saygı duyulsa da eşkıya neticede... İtiraz etmeye kalksa kurşunu alnının çatısına çakarlar!

Hemen oracıkta ateş yakıp koyunları çevirme yapmalarını sessizce izlemiş Mahmut...

Derken talihsiz bir şey olmuş. Takipteki Yunan jandarması aniden baskın vermiş. Sıkı bir çatışma çıkmış. Debreli Hasan ve kızancıkları birkaç jandarmayı indirip kaçmayı başarmış. Aralarından vurulanlar da olmuş tabii. Nihayet çatışma bittiğinde jandarmalar, tek kabahati yanlış zamanda yanlış yerde olmak olan Mahmut'u yakalamışlar.

Zavallıyı, önce çete mensubu zannederek ağır bir işkenceden geçiren Yunan palikaryaları onun kaçaklardan olduğunu anladıklarında ise "yardım ve yataklık etme" suçlamasıyla hapse atmışlar. Debreli hasan türküsünde adı geçen meşhur Drama Mahpusunda mı yoksa ölümün kol gezdiği Kavala Hapishanesinde mi tutuklandığı meçhul...

Ancak bilinen tek şey, talihsiz Mahmut'un altı ay sonra cesedinin köye getirildiği... Menfur olaydan çok kısa bir süre önce evlenen Mahmut'un hiç çocuğu olmamış. Karısı da bir süre sonra Muratlı köyünden başka biriyle evlenmiş.

Balkanların Osmanlıların elinden çıktığı dönemde yaşanan binlerce dramdan birinin isimsiz kahramanı olan Mahmut hakkında, türkünün çok az bilinen bir söylenişinde şu dizeler geçiyor:

Mezar taşlarını bre Hasan, koyun mu sandın?

İçlerinde bre Mahmut, sen ne ararsın.

Talihsiz biçimde önce sürüsünden, sonra canından ve öldükten sonra da ailesinden olan Mahmut'un çektiği acılar bulaşıcıydı belki de! Onun kardeşinin oğlu olan bir başka Mahmut da ecel şerbetini birkaç sene içinde içecekti...

ŞEHİT MAHMUT

Annemin babası Bayram Ali Efendi'nin kardeşlerinden birisinin adı da Mahmut imiş. Ağabeyleri Ahmet Efendi, ailenin en büyüğü olarak eli sopalı bir anlayışla aileyi yönetiyormuş. Mahmut ise onurlu bir delikanlı olarak Ahmet Ağasından sopa yedikçe, "bir gün kaçıp gideceğim, bir daha da dönmeyeceğim buralardan" deyip dururmuş.

Derken Birinci Dünya Savaşı patlamış ve bizim ailenin ikinci Mahmut'u askere alınmış. Gidiş o gidiş... Yıllar sonra şahadet haberi, köyüne bir çorabı ve bir asker çizmesi ile beraber getirilmiş. Anası inanmak istememiş. Ağabeyinden yıldığı için köyüne dönmek istemediğini düşünmüşler. Mübadele olunca, "muhakkak bir yere saklanmıştır, bir gün çıkıp gelir" diye çok beklemişler. Ailenin tamamı Samsun'a yerleşirken başka köye gelin giden bacısı ise Sakarya'nın Geyve ilçesine iskan edilmiş. Haberi alınca bir ümit, Geyve'ye varıp soruşturmuşlar. Bütün umutları, Mahmut'un bacısının yanına sığınmasıymış. Ama nafile...

MAHMUT DAYIM

Bayram Ali Efendi, oğlu dünyaya gelince ailesinde yakın zamanda talihsiz biçimde ölen iki büyüğünün anısına, adını Mahmut koymuş. Böylece bizim ailenin üçüncü Mahmut'u olan öz dayımın hayat mücadelesi başlamış.

Mahmut Dayımın kendinden küçük beş kız kardeşi vardı. Biri annem ve dört teyzem... O, her ne kadar kendinden önceki Mahmutlar gibi genç yaşta talihsiz biçimde ölmese bile çok zorlu bir ömür sürdü.

Önce babası (Bayram Ali dedem) oldukça genç yaşta cilt kanserine yakalanarak vefat etti. Kimisi genç kız, kimisi çocuk yaşta dört kız kardeş ve annesinden oluşan bir ailenin tüm sorumluluğunu delikanlılık çağında üzerine alan Mahmut Dayım, fakirlik içinde onurlu bir yaşam kavgası verdi. Tütün ziraatıyla evi çekip çeviremeyeceğini anlayınca Almanya'ya gurbetçi olarak gitti. Bunu yaparken karısını, çocuklarını, annesini ve kız kardeşlerini Almanya'da kazandığı para ile geçindirmeye çalıştı.

Gurbette geçen yıllardan sonra özleme daha fazla dayanamayan Mahmut Dayım, Samsun'un Tekkeköy ilçesi Çırakman köyündeki evine geri döndü. Tarlada tabanda çalıştı. Dişini tırnağına geçirerek arttırdıklarıyla kız kardeşlerini, üç oğlunu ve kızını evlendirip yuva kurmalarını sağladı.

Yaşlılığında Hacca giden Mahmut Dayım, kutsal topraklardayken ilk belirtilerini gösteren Alzheimer hastalığı ile uzun süre mücadele edemedi. Vefat ettiğinde sadece akrabaları ve köydeki komşuları değil, onun şerefli hayat mücadelesine şahit olan çok sayıda insan ardından göz yaşı döktü.

VE MAHMUTÇUK

Bizim sülalenin dördünü Mahmut'u ise onun vefatından kısa bir süre sonra dünyaya geldi. Mahmut Dayımın oğullarından Servet Ağabeyimin torununa dedesinin adını verdiler.

Dördüncü Mahmut, şimdilik küçük bir kızancık... Kendinden önceki üç Mahmut'un başından geçenleri idrak edecek yaşta değil...

Ama onun küçücük omuzlarına, yüz yılı aşkın bir aile tarihinin üç adaşından kalan şerefli bir ismi taşımak görevi, doğduğu gün verildi.

Dilerim dördüncü Mahmut, önceki üçünden çok daha huzurlu, mutlu, müreffeh bir ömür ve atalarına yakışır bir hayat sürer...

Ondan sonra nöbeti alacak beşinci Gocabaş Mahmut'a isim bayrağını devrettiğinde zincirin onurlu bir halkası olarak gelecek nesiller tarafından anımsanır.