'Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.'

Türk şiirinin en güzide örneklerinden biridir Necip Fazıl'ın Kaldırımlar şiiri. Usta şair adeta can katıp kişilik kazandırdığı kaldırımlarla konuşur, onlardan aman bekler. Ancak ne yazık ki gecenin yalnız ve sahipsizlerine ev sahipliği yapan, gündüz hengamesinin ana sahnesi olan kaldırımlar günümüz insanına gitgide haram edilmektedir.

Latinlerin 'Şehrin havası insanı özgür kılar' düsturundan da destek alan insanlar şehir yaşamının nimetlerinden faydalanma azmiyle akın akın bu modern zaman habitatına göç ediyorlar. Maalesef şehirlerimizin pek çoğu kaynak, donanım ya da idrak eksikliği gibi nedenlerle bu nüfusun beklentilerini karşılamak hususunda sıkıntıya düşüyor.

Güzel park ve bahçeleriyle övündüğümüz, yaz geldiğinde festivalleriyle coşup, ramazanda iftar davetine katıldığımız şehirleri var bu cennet vatanın. Haftada bir, ayda bir ya da üç ayda bir gittiğimiz parklarıyla övündüğümüz şehirlerimizin istila edilen, horlanan, gereken ehemmiyyeti bir türlü hak edememiş kaldırımlarında yürümeye, gezinmeye, bebek arabasına koyduğumuz evladımızı gezdirmeye çalışıyoruz. Haftada bir, ayda bir ya da üç ayda bir gittiğimiz parklarıyla övündüğümüz şehrimizin haftada yüzlerce, günde onlarca kez üstünden yürüdüğümüz, yürümeye çalıştığımız kaldırımlarında çektiğimiz sıkıntıyı ilginçtir ki kanıksıyoruz. Biz kanıksadıkça, önemsiz gördükçe şehirlerin yaşanabilirliğinin en önemli göstergelerinden biri sayılan, o şehirde yaya ulaşımının ana damarlarından birini oluşturan kaldırımlar görmeleri gereken önemi göremiyorlar. Yaya trafiğinin tek seçeneği olan bu iletim kanalları yayalardan daha ziyade havlusunu kurutan berbere, meyvelerini sergileyen manava, beyaz eşyasını, koltuğunu, ayakkabısını hasılı kelam sattığı malların teşhiri gayretindeki esnafa hizmet ediyor. Esnaftan yakasını kurtarabilen kaldırımların nefes alması bu kez de otomobil sürücüleri tarafından engelleniyor. İki lastikle paralel park, dikine park gibi usullerle sürücüler bu kez yayaların yaşamını zorlaştırıyor.

Üzerinde yürüyen öğrenci, bebek arabasına koyduğu evladını gezdiren anne, ihtiyar dedesiyle yürüyen çocuk için, bastonuyla yolunu bulmaya çalışan görme engelli vatandaşımız için kaldırımın granitten, bazalttan ya da andezitten yapılmasının hiç bir önemi yok aslında. Zira var olan ama sağlıklı şekilde kullanılmasına müsade edilmeyen bir kaldırımın malzeme kalitesi de daha sonraki bir mesele haline geliyor.

İnsanoğlu muhakkak ki yaşadığı dünyayı en hızlı ve en akıl almaz şekilde değiştiren canlı. Ancak biz yaşadığımız yeri değiştirirken yaşadığımız yer de ister istemez bizi değiştiriyor. Bu konuda en bilinen çalışmalardan biri Philip Zimbardo'ya ait. Kırık cam deneyi ile ispatlanmaya çalışılan teoriye göre insanların olduğu çevrede bozulma varsa, bu kümülatif olarak ilerleme eğilimi gösteriyor. Bu durumu açıklamak için iki sahipsiz araçtan biri suç oranının yüksek olduğu bir mahalleye, diğeri de nispeten daha lüks ve zengin mahalleye dikkat çekmeden bırakılmıştır. Beklendiği gibi bir hafta içerisinde suç oranının yüksek ve düzensiz yaşamın hakim olduğu mahallede araç hurdaya dönmüş, diğer mahalledeki araç hiç bir zarar görmemiştir. Bu durum yoksulluk ve ötekileştirmenin etkisi olarak algılanmıştır.

Ancak araştırmayı ilginç kılan husus daha sonra ortaya çıkacaktır. Deneyi yapan uzmanlar bu kez de bir gece yarısı usulca lüks ve düzenli yaşamın hakim olduğu mahalledeki arabanın camlarından birini kırmışlardır. Bir kaç gün sonra ortaya çıkan sonuç birinci araba ile aynı olacak, soyup soğana çevrilen araba hurdaya dönecektir.

Sonuç olarak uzmanlar bu davranışın ortaya çıkmasında asıl faktörün yoksulluk olmadığını, sahipsiz, düzensiz ve ilgisiz görülen ortamlarda, nesnelere karşı insanlarda kayıtsızlık, önem vermeme, umursamama gibi duygu ve düşüncelerin rahatlıkla ortaya çıkabileceğini kanıtlamıştır.

Bu araştırmanın da gösterdiği üzere, idare makamında olan insanlar tarafından şehirde yaşayan insanlara sunulan kaldırım hizmeti ilerleyen evrelerde de sağlıklı kullanımı açısından denetlenir, yaya kullanımı dışındaki amaçlara karşı kontrol edilirse şehir insanı da kendine sunulan bu hizmeti korumak adına elinden geleni yapacaktır. Deneyde ilk cam kırıldığında olanlar kaldırıma ilk havlu serildiğinde, ilk çek yat atıldığında, ilk meyve kasası kondurulduğunda da olacaktır.

İnsana yarışır şekilde yaşamak hakkımız, insanca yaşatmak görevimiz.