Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle Millî Eğitim Bakanlığında Eğitim Bilimi Ekibi iş başında! Hayaldi gerçek oldu. Ne mutlu! 2001 yılında Yalova Hizmetiçi Eğitim Enstitüsünden dönüşte bir şiir yazmıştım bürokrasiye hitaben! Halk edebiyatı formatındaki şiir, şöyle bitiyordu:

Eğitim bilim yönetsin,

Sürekli çözüm üretsin,

Okulda olsun beyin el,

Genel Müdürüm sen de gel!

Niye? Eğitimin iş yeri okul mu? Okul. Öyleyse nasıl oluyor da Kızılay Meydanı'ndaki binanın masalarından birbirinden farklı iş yerlerinin işleyişleri hakkında sağlıklı bilgi alınabiliyor? Yöreden yöreye, okuldan okula hatta sınıftan sınıfa bile değişen sorunlar görülebiliyor? Yaşananları yalnızca idarecilerin ağzından dinlemekle doğru bilgiye ulaşabilmek mümkün mü? Doğru bilgi edinemeden de doğru iş yapılabilir mi?

Bir Sayın Genel Müdürün hangisi doğru söylüyor anlamadım ki ikisinin yorumu da haklı gibi geldi bana yakınmasından ilham alarak yazdığım bu şiiri, 2006 yılında Gazi Kolejini temsilen katıldığım TÖZOB(Türkiye Özel Okullar Birliği) Sempozyomu'nda da okudum. Çünkü eğitim yetkilileri şu ana fikirleriyle ayrı düşmüşlerdi:

Sınav sonuçlarına göre en iyi on okulun yedisi özel okul, isteklerimiz yapılsın (Rüstem Eyüboğlu-TÖZOB Başkanı)

Cevap: Testereyi çalıştıralım, bir sana bir bana! (Hüseyin Çelik-Milli Eğitim Bakanı)

Ders kitapları ücretsiz. ((Hüseyin Çelik-Milli Eğitim Bakanı)

Bir grup eğitimciden mırıltı Cevap: Üreten kafa ders kitabıyla yetişmez!

Yoksullar iyi eğitim alamıyor.(Sendikalar)

Cevap: Eğitimde az gelişmişliğimiz yoksulluğa bağlı değil. (Prof. Dr. Ali Baykal-Boğaziçi Ü. Eğitim Fak. Dekanı)

YÖK bana uymuyor. (Hüseyin Çelik-Milli Eğitim Bakanı)

Cevap: Lise eğitiminin yetersizliği sınav sonuçlarından belli. (Prof. Dr. İsa Eşme-YÖK Başkan Vekili)

Bunları resimleyerek Mavi Kuş ocak-şubat 2006 sayısında yayınlayınca bir grup öğrenci geldi yanıma, bazı hocalarımız bizi sınavlarda çıkmayan lüzumsuz bilgilerle meşgul edip yoruyor, bunu hiç konuşmadınız mı dediler. Hocaları ne diyordu? Müfredatı uygulamak zorundayız(!)

Bugün Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesindeki sevgili öğrencim ertesi gün bir resim çizip getirdi bana, altına da Eğitimde Kaos yazmıştı. Dondum, kaldım. Ardından anket çalışması başlattık. Öğrenci ne istiyordu? Sorunları hangi bakış açısıyla çözmeliydik? Bu yolda ciddi bir süreç yaşadık.

Sonunda Devlet Tiyatroları Repertuvarındaki EĞİTİM DAVASI oyununu yazma ihtiyacı hissettim. Başta Genel Müdürleri Sayın Mustafa Kurt olmak üzere Devlet Tiyatrolarının tüm edebî kurul, sanatçı, yönetmen ve diğer personeline teşekkürler ediyorum buradan. Onların memleketin en önemli davasına sahip çıkmaları, bugünkü Millî Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk Bey'in de spor ve sanatla eğitimi bütünleştirme çabası umutlarımı zirveye çıkardı. İnşallah her şey güzel olacak ama Eğitim Bilimi Ekibi, çok kısa zamanda görünen görünmeyen sorunlar aysbergini ortadan kaldıramaz. Ellerinde sihirli değnek yok.

Sayın Bakan, öğretmen eğitim projeleriyle işe başladı. Bunların uygulanabirliğini sorgulatacak, ülke genelinde ciddî görüş ve öneriler toplayacak. Uzun olması gereken bir süreç bu. Bence hem bilim, yazar ve sanat dünyası hem de öğretmenlerin bağlı olduğu sendikalarla sürekli iletişim ağını kurmalı. Zor bir iş bu, koordinasyonu hiç kolay değil. Özellikle de MEBESİM (Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Sendikalarıyla İletişim Merkezi) kurup örgütlemesi çok önemli!

Zaman tanımalıyız Eğitim Bilimi Ekibine, hele hele onları gereksiz işlerle falan hiç meşgul etmemeliyiz. Ne iktidar ne de muhalefet politik kuşatma içine çekmemeli onları. Eğitim milletçe uzlaşmayı gerektiren en önemli davamız. Bu Eğitim Bilimi Ekibi yıllardır birikmiş sorunlar altında ezilmesin lütfen! Allah aşkına, millet aşkına bu ekibe asla politik müdahale olmasın, ne olur rahat bırakalım onları ve zaman tanıyalım!