Bir şiir vardır ta ortaokul yıllarımdan hafızamda yer eden ve aradan geçen yarım asra rağmen bazı kelimeleri atlasam, yerini değiştirsem bile özünü hiç unutmadığım ve ölünceye kadar da unutmayacağım bir şiir. Cemal Kutay'ın Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi'nde görmüş, okumuş, ezberlemiştim: 'Bir gün önümde kılavuz kurdum vardı/ Bir gün benim üç kıtada yurdum vardı/ Hakanlara hakan idim ey faniler/ Ey yeryüzü yer götürmez ordum vardı…'

Her ne kadar başlıkta 'Osmanlıdan Alınacak Dersler' dediysem de bu Osmanlının en yakın ecdadımız oluşandandır. Türk tarihi çok daha eskidir ve Türk Milleti çok daha geniş coğrafyalarda hüküm sürmüş, hanedanlıklar kurmuş, topraklar kazanmış, topraklar kaybetmiştir. Tarihi sadece savaşlardan ve özellikle de zaferlerden ibaret gören anlayış insana gurur ve keyif verir ama ders vermez. Gurur her Türk'ün hakkıdır ama ders çıkarmak da hem ihtiyacımız hem de görevimizdir.

Biz, daha doğrusu ben de dahil büyük bir kesim savaşların sadece askeri yönüne baktık, o askerin insan kaynağına hiç eğilmedik. Yakın tarihimizin en acı, en utanç verici mağlubiyeti olan Balkan hezimetinin gerisindeki insan kalitesine hiç bakmadık. Bulgar ordularıyla Türk ordularının karşılaştırmasını yaptık ama Bulgar okullarında verilen eğitimle Türk okullarındaki eğitimi hiç karşılaştırmadık. Yolun evet şu bildiğimiz ve şimdilerde artık beş altı ya da yedi sekiz şeritlisini yaptığımız yolun savaşa etkisini hiç incelemedik. Bulgar ordularının bir solukta Çatalca önlerine kadar gelmelerindeki kolaylıkla Çatalca'da çakılıp kalmalarındaki sırrı hiç araştırmadık.

İki Osmanlı aydını Ahmet Cevdet Paşa ile Ahmet Mithat Efendi, ikisi de yolsuzluktan yakınır. Birisinin yani Ahmet Cevdet Paşa'nın yakındığı yolsuzluk ahlaki zemindeki yolsuzluktur. Bu kurdun imparatorluğu nasıl içten içe kemirip un ufak ettiğini ibretamiz örneklerle veriri.

Ahmet Mithat Efendi ise karadaki yol yokluğundan yakınır. Mealen aktaracağım, ordunun modernleşmesi için Batıdan almak zorunda olduğumuz silahları anlatırken 'Şu kadar silaha şu kadar da cephane gerek, bu da şu kadar para tutar. Hadi parayı bulup silahı da, cephaneyi de alalım ama bunları cepheye ulaştıracak yol nerede' diye sorar.

Osmanlıdan ya da öteki hanedanlıklarımızdan çıkaracağımız derslerden birisi ve belki de birincisi bu yol ve yolsuzluktur. Yol ne kadar yararlıysa yolsuzluk da o kadar zararlıdır ve dolayısıyla yol ne kadar gerekliyse yolsuzluk da o kadar gereksizdir. Yolları mümkün olduğunca çoğaltmak yolsuzlukları da mümkün olduğunca azaltmak, hedef bu olduğu takdirde başarmayacağımız hiçbir şey olmaz.