Ben iki katlı küçücük bir köy eviydim...

Samsun'un Tekkeköy ilçesinin ovalarında kutu gibi bir yuva...

Bahçeye bakan duvarıma her mevsim çiçek açan bir yediveren gül tutunmuştu.

Pencerelerimin ahşap pervazlarına mis gibi kokan fesleğen saksıları ekmişti hanımım.

Saksı deyince aklınıza süslü püslü kaplar gelmesin...

Bitmiş zeytinyağı tenekeleri ne güne duruyor?

Perdeler kırmızı patiska kumaştan...

Kışın soba dumanı çıkan bacalarım, baharda kuş yavrularına emanet...

Yağmur yağdığında şıpır şıpır saçaklarım...

Hele gece yağmaya görsün mübarek...

Çatıma düştükçe damlalar, gözlerin külçe gibi kapanır...

Gülümseyerek uyursun döşeğinde.

Masa olmadığından değil ama, en tatlı yemekler yer sofrasında yenirdi...

Tarhanasız asla olmaz...

Bahçemde eski bir köy fırını...

Hafta sonu mutlaka börekler, tatlılar pişerdi ateşte.

Enişteler, gelinler el öpmeye geldiğinde ikram etmek için!

Torunlar bisiklete biner, şen şakrak...

Merdiven altında kışlık odunlar istiflenirdi.

Ayakaltında bir kaç kedi,

Kulübesinin önünde pinekleyen bekçi köpeği...

Eskiden akşamları, konu komşu toplanır tütün dizerdi.

Nicedir tütün yok ama, gelen giden eksik olmazdı bana...

Çaydanlık günde üç kere tazelenir.

Biraz ötede bir derenin şırıltısı duyulur.

Önümde incir ağaçları, bir yanda pamuk gibi kara toprak...

Mevsimine göre domates, biber, fasulye...

Marul ve maydonoz da olur tabii...

Altmış küsur yıldır aynı aile yaşar benim duvarlarımın arasında...

Temelimi atıp ilk çiviyi çakan karı koca, yıllar evvel öldü.

Önce biri gitti, çok geçmeden de öteki...

Hiç şaşırmadım bu kadere, bilirdim çünkü, yapamazdı onlar birbiri olmadan...

Sonra rahmetlilerin oğlu ve gelini yaşamaya başladı benimle...

Üç çocukları oldu, ikisi oğlan, biri kız...

Oğullar askere gitti, kız fakülteye okumaya...

Arkalarından gözyaşı döktüler, döndüklerinde sevinçlerinden ağladılar bu defa...

Evin kızı telli duvaklı gelin oldu, oğlanlar birer akça kız getirdiler.

Ama ne ayrılık oldu, ne bir tatsızlık...

Mutluluğun şen sesleri yankılandı hep duvarlarımın arasında....

***

Ve bir gün her şey bitti...

Yağmurlu bir güz akşamıydı...

Yandım ben...

Evet, evet... Düpedüz yandım, tutuştum...

Elektrik kontağıymış, öyle dedi itfaiyeciler...

Ne çatım kaldı, ne döşemelerim...

Altmış senelik eşyalar, hatıralar, eski fotoğraflar...

Tek teselli, cenaze çıkmadı bari kapımdan...

Ama geriye kalan sade sıvaları dökülmüş duvarlar...

Ha, bir de torunların bisikletleri...

İçerde yer olmadığı için bahçede duruyorlardı Allah'tan!

Sahiplerim öyle çok zengin insanlar değil...

Haram yemeyi bilmezler ki...

Bakalım kendi başlarına yetecek mi güçleri, tekrar yapmaya beni?

Yangının döküntülerinden kalanlarla yeni bir yuva inşa edebilecekler mi, Allah bilir...

Belki komşular yardım eder, biraz da akrabalar...

Belediye reisleri omuz verir inşallah...

Yeniden hayat bulurum,

Unuturum bu felaketi...

Yeniden açar penceremde fesleğen çiçekleri.