'An gelir' diye başlar ustalar ustası Attila İlhan şiire. An gelir diye bilir, beklerdik hep ama 'an gelip' eski dostlukların, yol arkadaşlıklarının, yoldaşlıkların bir siyasi hırsa kurban edileceği hiç mi hiç akla gelmezdi.
Yol kardeşliğinin bel kardeşliğinden üstün tutulduğu bir kültürün böylesine ayaklar altına alınacağı ve gecenin birinde bir grup insanın bir kadının kapısına dayanacağı kimin aklına gelirdi ki?
Çocukluk ya da delikanlılık günlerimiz ne kadar geride kalmış! Birkaç asır mı yaşadık, o kadar mı yaşlandık? Bırakın kadına laf söylemeyi, bırakın evini kuşatmayı, yanında kadın olan erkeğe el kalkmadığı, dil dönmediği günlerden sonra birilerinin gecenin bir yarısında bir kadının evine yürümesi bize, bizim neslimize nasıl da yabancı bir tavır Allah'ım.
Beğenir veya beğenmezsiniz hatta karşı karşıya gelirsiniz ama savaşın da bir adabı, bir edebi vardır, savaşırken de ona uymak zorundasınızdır. Töre denen kurallar bütünü bunu emreder benim ülkemde her gence, kadın erkek her insana.
Lafım salt şuna ya da buna değildir, lafım ister solda ister sağda, isterse hiç birinde olmasın bu toprakta boy atan, iddia taşıyan ve ben bu toprakların insanıyım diyen herkese. İnsanın hatırı yoksa birlikte yürünen yolun da mı hatırı yok? Dün 'evvel refik bade tarik' yani önce yoldaş, sonra yol derlerdi. Yoldaş yoldan önde gelirdi. Yoldaşla yürünürdü yol ve hem yola hem yoldaşa en ufak şüphe duymadan gönül verilir, sırt dönülürdü.
Yollar ayrılmaz mıydı? Elbet ayrılırdı, 'yol ayrımı' sadece bir roman değildir yaşanmış gerçektir. Ama yolları ayrılan yoldaşlar hep geçmişe, geçmişin hukukuna saygılı kalırlardı? Kalmayanlar da zaten adamdan sayılmazdı.
Siyasi partiler gelir geçer, hatta partiler değişebilir, partiler değiştirilebilir ama millet ve milliyet ne gelir geçer, ne de kimlikten çıkar. Bir kere yaratılır insan, yaratmak Allah'ın kudretindedir, değiştirmek kimin haddine. Parti taassubuyla milliyeti tahribe kalkmayalım. Yarın düşman karşısında toplan borusu çalındığında yan yana gelmeye yüzümüz olsun…