Son zamanlarda "algı yönetimi" diye bir laf dolanır oldu. Anlayacağınız, insanların bilinçaltına bazı telkinler üfleniyor. Ahali topyekun hipnotize ediliyor.

Algı dediğin nedir ki? Beş duyu organımızla gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, tattığımız ve dokunduğumuz ne varsa, onlarla edindiğimiz izlenimler değil mi?

Peki, bunları "djjj güçlerin yönetmesi" nasıl mümkün oluyor?

Misal; görüyoruz işte: Süt, beyaz olur.

Duyuyoruz: muhabbet kuşu car car ötüyor.

Kokla bak: Karanfil mis gibi kokmuyor mu?

Bir kaşık bal ye, hemen anlarsın tatlı olduğunu.

Kadife yumuşak, keçe sert olur. Dokununca hissedersin...

Nasıl bir güç kalkıp da sütün kırmızı, muhabbet kuşunun dilsiz, karanfilin pis kokulu, balın acı veyahut çeliğin pamuk gibi yumuşacık olduğunu yutturabilir ki bize?

***

Lakin kazın ayağı öyle değil işte...

Televizyonlarda bütün yaz izlediğimiz o reklamlardaki dondurmalar, spotların altında nasıl oluyor da erimeden duruyor acaba? Sakın "dondurma külahlarındakiler" gıda boyasıyla renklendirilmiş "patates püresi" olmasın?

***

Algılarımızın ayarlarıyla oynama mevzusu yeni bir icatmış gibi anlatılıyor ama ben bundan pek emin değilim...

***

"Şirinler" çizgi filmini bilmeyeniniz yoktur. Ormanda yaşayan, mavi renkli, küçük, sevimli yaratıklar...

Sahi neden hiç para kullanmaz bu Şirinler? Neden başlarındaki bilge Şirin Baba ötekilerden farklı olarak kızıl şapka takar? Şirinlerin baş düşmanı Gargamel'in giydiği papaz cübbesine ne demeli?

Köyde bir tek cami, kilise, havra yok... Şirin çileği tarlaları ortak ve hasat beraber yapılıyor... Herkes kendi işiyle "şirinliyor" ve herkes çok mutlu...

Sahi, Şirinler'in Belçikalı çizeri Peyo, komünistti; öyle değil mi?

***

Güzeller güzeli Pamuk Prenses... Ya da İngilizce ifadesiyle Snowwhite... Kar beyazı yani... Şekilcilik bir!

Asıl anne ölmüş, kral baba sümsüğün teki, ikinci karısı cadı olduğu halde fark etmiyor bile! Ya da aslında farkında ama kadın öyle güzel ki umurunda bile değil!

"Ayna, ayna... Söyle bana... Dünyada en güzel kim?"

"Tabii ki sizsiniz kraliçem." Şekilcilik 2!

Neyse... Bizim kar beyazı Pamuk kız, cadıdan kaçıyor. Ormanda yaşayan yedi erkek cücenin yanına sığınıyor... Gel zaman, git zaman cadı onu buluyor, zehirli elmayı yediriyor, prenses hazretleri uyuyakalıyor...

Sonra? Nerden çıktığı belli olmayan yakışıklı bir prens, hatunu görünce çok beğeniyor ve öpüyor... Şekilcilik 3!

Geçtik... Bizim şıpsevdi uyanıyor. Ve bingo! Ona kol kanat geren yedi çirkin cü1ceyi yüz üstü bırakıp yakışıklıyla yeni bir hayata yelken açıyor... Şekilcilik 4!

Ne demiştik... Algı yönetimi...

Çocukken bizi uyutmak için anlatılan masalda kulağımıza fısıldanan ne abi?

İyilik, temiz kalplilik filan bir yere kadar... Güzelseniz, yakışıklıysanız size bütün kapılar açılır...

***

Bizim Yavuz Yazgan, babadan ülkücüdür... Kurt denildiğinde, taraftır yani. Geçen gün baktım, sosyal medyada "kırmızı başlıklı kız" masalındaki kurdun hukukunu savunuyor!

Arkadaş, kız başına ne işin var ormanda?

Kurt dediğin bir başına avlanmaz ki? Sürüsü olur canına yandığımın...

Hem madem niyeti kötü, niye ormanda bir başına bulduğu kız çocuğunu yemiyor bu?

Şu nine, ormandaki bir kulübede ne demeye yalnız yaşıyor ki?

Hadi kurt nineyi yedi, ulen hiç mi sağa sola kan sıçramadı?

Bu korkunç yaratık, nineyi mideye indirdi de çocuğu neden yemek için saldırmıyor? Bunun yerine yaşlı kadının elbiselerini filan giyip döşeğine yatıyor?

Bizim kırmızılı kız, yatakta uzanmış duran kıllı kurdun neyini nenesine benzetiyor? Yok kulağın neden bu kadar büyükmüş de dişin ne neden bu kadar sivriymiş?

Yavuz'un söylediği gibi, bu masalda biraz fazla tutarsızlık yok mu? Şu öykünün aslını bir de kurdun tarafından dinlesek, "algılarımızın sağlığı" açısından doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?

***

"Kim korkar hain kurttan" diye bir tiyatro baş yapıtı vardır. Amerikalıların evlilik kurumuna bakışını sorgular.

Son yıllarda bizim memleketteki milliyetçilerin başına gelenlerin arkasında "bozkurtlardan korkan" Amerikalılar olmasın sakın?

Djjj güçlerin şeysi...