Bekir Coşkun "Pako'ya Mektup" adlı kitabını Pako'nun ölümünden sonra yazmıştı.

Hayvan sahipleri duygularını genellikle hayvanlarını kaybettikten sonra dillendirirler.

Ben Rita henüz sağ iken ona yazmak, yazdıklarımı da Rita'ya okuyarak ona vefa borcumu bir nebze olsun ödeyebilmek için yola çıktım.

Sadece vefa mı hem de veda mektupları...

Rita'nın kulakları sağır. Gözleri hiç görmüyor. Ama ben yine de yüksek sesle ona okuyacağım. Biliyorum duyacak. Duymasa da evrende seslerin kaybolmayacağı inancı ile gittiği yerde mutlaka duyacağına inanıyorum.

Zaten biliyorum ki, bu mektupların sayısını unutacak kadar ona güzellemeler yazacağım.

Sene 2001...

Ankara'nın ülkemizin en güzel şehir olma özelliklerini koruduğu yıllar.

Taşlaşmamış, betona teslim olmamış. Hasılı, Ankara'nın ruhu olduğu yıllar.

Çankaya'da eski Anayasa Mahkemesinin olduğu sokak.

Sokakta bir sarışın afet var. Marilyn Monroe mi desem, yoksa Rita Hayworth Jr. mı desem. Bilmem ki ne desem?

Bir afet ki sormayın gitsin. Sokağa çıktı mı herkes ona bakıyor.

Bakmakla kalsa iyi dokunmak istiyorlar. Ancak o kendinden o kadar emin ki. Kimselere pas vermiyor.

En büyük keyfi, sarı saçlarını yelelendirerek savurmak.

Boynundaki kırmızı fuları da cakası.

İşte bu sarışın afet kızımın köpeği o zamanlar. Üniversitede okuduğu yıllarda ona arkadaş olsun diye almışım Rita'yı.

Hayvanları sadece sevmeyi bildiğim yıllar. Haklarını, hukuklarını hayvana dair hiç bir şeyi bilmediğim salt hayvanları çok sevdiğim zamanlar.

Hayatımdan gelip geçen onlarca köpeğin içinde o farklı bir hayvan.

Bu günlerde onun uzun bir yolculuğa çıkacağını ikimiz de biliyoruz.

Onun da kendine ait bir tahta bavulu var.

Biraz zaman, biraz kahır, biraz da sabır dolduruyor tahta bavuluna.

Ona dokunduğumda yine kuyruğunu sallıyor. Bense gözyaşımı saklıyorum.

Nasıl ayrılacağız bilmiyorum. Nerdeyse 20 yılı beraber geçirmişiz.

Yıllar boyu karşılıksız, katıksız, kuralsız sevgisini sunmuş.

O güzel kuyruğunu milyon kez sallayarak yaşama sevinci vermiş.

Güzel başını şu an olduğu gibi hep dik tutup haksızlıklara meydan okumuş.

Kah dizlerime koyduğu başı, kucağımda uyuduğu zamanlar. Hatta yaşlandığında yüksek volümlü horlamaları...

Kah ben İş yaparken, yazarken hep patilerinin tıkırtısı. Bahçedeki diğer köpeklere yaptığı nağmeler.

İlk ve son aşkı Karabaş. Karabaş'ın sesini duyduğunda anlamlı, işveli havlamaları.

8 çocuk doğurmuş mükemmel bir anne olmuş. Yavrularını benden dahi sakınmış bir anne idi Rita.

Seni nasıl unutabilirim ki? 'Gitme" desem biliyorum ki... Mecbursun...

Nasıl ayrılacağız dostum seninle. Geceleri sırtını bana yaslayarak uyuman.

En önemlisi ise benim sana sırtımı yaslayabilmem. O benim arkamın taşı, arka taşım, arkadaşım.

Rüya görürken gözleri kapalı çıkardığı sesler. Gördüğü rüyaya göre yüzündeki ifade ve yorumlar. Küçücük bir bebekten farksız. Masum, saf, katıksız, hilesiz...

Birlikte çok uzun yıllar geçirdik. Bazen ağladık bazen güldük.

Beraber olgunlaşıp beraber yaşlandık.

Bütün sırlarımı anlattım. O hep sustu ve dinledi vakur bir eda ile.

Bugüne kadar en ufak bir sırrımı dahi kimse ile paylaşmadı.

Bana ihanet etmedi sevdi ve sevildi.

Kanser denilen illet onu da aldı pençesine sonunda.

Bu çok zorlu bir veda olacak Rita.

Gitmesen olmaz mı Rita?

Biraz daha kalamaz mısın Rita?

Onca sıkıntı ve kederimin için de sen de mi beni bırakıp gitmek zorundasın?

Gitme kal…

Biraz daha kal Rita...

"Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem

Boğazımda düğümleniyorsa lokma.

Buluttan nem kapıyorsam vara, yoğa

Alınıyorsam geçimsiz ve işkilli.

Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa "

Bil ki sebebi sensin Rita...

SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR KAP YEMEK BİR KALP SEVGİ