Yaklaşık yüz yıl önce Karadeniz bölgesi ayrılıkçı Rumların yaktığı ateş ile kavrulmaktaydı. Nebiyan da bu çetecilerin en yoğunlaştığı yerdi. Merzifon Amerikan Kolejinde beyni yıkanan Rum gençleri, Amasya metropoliti Germanos'un başını çektiği din adamlarının teşvik ve tahrikiyle bağımsız bir devlet kuracaklarına inanmışlardı.[1] Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması önlerindeki en büyük örnekti. Ancak bunun için bölgedeki Türkleri yok etmeli ya da göçe zorlamalı, böylece nüfusun çoğunluğunu elde etmeliydiler. İşleri de çok zor değildi zira Türklerin eli silah tutanları askere alınmıştı; geride kalanlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardı. Onlara mukavemet edebilecek durumda değillerdi.

Esasen Balkan savaşları sırasında başlayan Rum ayrılıkçılığı Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk köylerine yapılan saldırılarla farklı bir boyuta taşındı. Yaklaşık altı asırdır Rumlarla bir arada yaşayan Türkler, onları kendilerinden ayrı tutmamışlardı. Ancak şimdi maruz kaldıkları bu muamele karşısında büyük bir hayal kırıklığına uğramış vaziyette canlarını kurtarmanın çarelerini arıyorlardı. Ancak yapabilecekleri bir şey yoktu. Ne onları Rum saldırılarından koruyabilecek bir kolluk kuvveti vardı etraflarında ne de kendilerini koruyabilecek silahları. Sadece Çağşur ve Kuşca köyünde bir günde 367 kişi öldürüldü. Katliamdan sadece o gün köylerinde olmayanlar kurtulabildi.[2] Topal Osman ve adamları bölgeye gelip çetecileri gözdağı verene kadar Samsun'un her yanından katliam haberleri gelmeye devam etti. Nihayet düzenli orduların kurulmasından sonra bölgeye birlikler yollayan TBMM Hükümeti Rum isyanını kontrol altına almayı başardı. İsyana karışan elebaşları, maiyetindekiler ile birlikte başka yerlere nakledildiler. Nihayet Yunanistan'ın talebi üzerine Lozan Konferansında mübadele yapılarak artık Türklerle bir arada yaşama ihtimali kalmayan Rum Ortodokslar Anadolu'dan ayrılmak zorunda kalmıştı.[3]

Rumlar eşkıyalık yaparken Fener Rum Ortodoks kilisesi ile Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nın önderlik yaptığı lobi, Avrupa ve ABD'nde neşrettikleri kitaplarla Karadeniz Rumlarının soykırıma maruz kaldıklarını yazmaktaydılar.[4] İddialar öyle bir hal aldı ki bölgedeki anarşinin kaynağı olmalarına rağmen İngiltere'nin baskıları sonucu Rumların katliama uğrayıp uğramadığının araştırılması gündeme geldi. Öyle ki 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gönderilen Mustafa Kemal Paşa'nın en öncelikli görevi buydu ve ivedilikle bu meseleyle ilgilenmesi istendi. Nihayet Paşa hazırladığı raporda Türklerin Rum tazyikine maruz kaldığını, ezilenlerin Türkler olduğunu yazmaktaydı. Yunanlıların ve Patrikhane'nin hazırladığı propaganda kitaplarının uluslararası camiada ilgi görmemesi de soykırım iddialarının ciddiye alınmadığının delilidir. TBMM hazırlattığı Pontus Meselesi isimli kitapla bu iddiaları somut delillerle çürüttü.[5]

Geçtiğimiz günlerde Bafra'da ayin düzenleyen papazların yazdıklarına bakılırsa yüz yıllık senaryo tekrarlanmaya devam etmektedir. Aslında Yunanlıların bu konudaki çalışmalarını takip edenler gelecek yıla mahsus çok büyük bir faaliyetin yürütüldüğünü de iyi bilmektedir. Velhasıl aynı yalanlar aynı mihraklar tarafından dile getirilmektedir. Üstelik bunu yapanlar elini kolunu sallayarak, milletin vicdanıyla alay edercesine aleni bir şekilde iftiralarını ve kışkırtmalarını sürdürmüşlerdir. Çok açık bir şekilde söylüyorum ki bizim hiç kimseden gizleyecek utancımız, kaçıracak belgemiz yoktur. Bütün gerçekler ayan beyan ortadadır. İsteyenle istediği meseleyi tartışmaya hazırız. 'Yok edildik' edebiyatıyla dünyanın gözünü boyamaya çalışanların zihinleri Türk düşmanlığıyla öylesine doludur ki işgal ettikleri makamlara bakmaksızın tarihi çarpıtmaktan hiç çekinmemektedirler. Atalarının yaktığı ayrılık ateşini, attığı fitne tohumunu gizlemeye yani olayların başlangıcını saklamaya çabalayan iftiracı sürüsü, yüz yıl önceki senaryoyu tekrar sahneye koymaktadır. Oysa onların işlediği suçlar karşısında aldıkları cevap yaptıklarının karşılığı değildir. İstiklal mücadelesi yürüten meclis onlara kısas uygulamamış, isyancıları başka yerlere nakletmek suretiyle meseleye çözüm bulmuştur. Rum ahalinin olaylara katılmayan kısmı yerlerinde kalmıştır. Şayet Rumları yok etmek gibi bir niyetleri olsaydı o ortamı kullanırlardı. Ama buna tevessül etmediler. Mübadele ise Yunanlıların bulduğu bir çözümdü. Yerlerini terk etmek zorunda kalan masum Rumlar isyancı soydaşlarının yaptıklarının bedelini ödemek zorunda kaldı. Ancak en büyük bedeli öz yurdunda, namusunu koruyacakları cepheye yollamış, garip kalmış, hiç bir günahı yokken acımasızca katledilen Türkler ödedi.

Yunanlılar soykırım senaryosunu 1994'ten beri devlet tezi haline getirdiler ve bu tarihten günümüze yalan ve iftiralarına dünyayı inandırmaya çalışıyorlar. Sözde soykırımın yüzüncü yılında dünya parlamentolarına kabul ettirmeye çabalıyorlar. Ancak üzücü olan aynı yalanların bu sefer uluslararası camiada kabul görmeye başlamasıdır.

[1] Ayrıntılı bilgi için bkz. Başlangıçtan Günümüze Pontus Sorunu (nşr. V. Usta), Trabzon 2007.

[2] Rumların Samsun ve çevresindeki çetecilik faaliyetleri için bkz. Nuri Yazıcı, Milli Mücadele'de Canik Sancağı'nda Pontosçu Faaliyetler, Konya 2003.

[3] Mübadele ve Karadeniz bölgesine etkileri hakkında bkz. Kemal Arı, Büyük Mübadele, İstanbul 1995; Nedim İpek, Mübadele ve Samsun, Ankara 2000; Dimitri Pentzopoulos, The Balkan Exchange of Minorities and its Impact on Greece, London 2002; Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, İstanbul 2004; Mihri Belli, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi (nşr. M. Pekin), İstanbul 2006; Ege'yi Geçerken 1923 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi (nşr. R. Hirschon), İstanbul 2005; İbrahim Erdal, Mübadele, İstanbul 2012; Hikmet Öksüz, 'Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları', Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 48, (2000), s. 753-768; vb.

[4] Bkz. The Euxine Pontus Question Memorandum Submitted to the Peace Conference by his Eminence Mgr. Chrisanthos, Paris 1919; Grek Ministry for Foreign Affairs, Persecutions of the Grek Population in Turkey since the Beginning of the European War, London 1918; The London Committee of Unredeemed Greeks, The Liberation of the Grek People in Turkey, London 1919; Memorandum Presented by the Grek Members of the Turkish Parliment to the American Commission on Mandates over Turkey, New York 1919; The Manchester Committee of Unredeemed Greeks, Turkey's Crimes, Hellenism in Turkey, Manchester 1919; Ecumenical Patriarchate, The Black Book of the Sufferings of the Grek People in Turkey, İstanbul 1920.

[5] Pontus Meselesi (nşr. Y. Kurt), Ankara 1995.