Son günlerde gündemimiz, 'andımız' tartışmaları dolu geçiyor.

O kadar ki, şehrimizi hedef alan 'misyonerlik' ve hatta 'pontusçuluk' bile dikkatimizi yeterince çekmiyor.

Hemen belirtelim ki bu çalışmalar, çok yakın bir gelecekte uygulanmak istenen 'federatif Anadolu Cumhuriyeti' planının parçasıdır.

Bununla beraber, iyi niyetli bazı arkadaşlarımızın bilmeden bu tartışmanın içerisinde yer aldıklarını görüyoruz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu zannedip fikir açıklayan arkadaşlarımız için, konuya açıklık getirmekte yarar görüyorum.

Terminolojik olarak 'Üniter Devlet', siyasi otoritenin tek merkezde toplandığı, merkezi otoritenin tek bir anayasa ile sağlandığı devlettir. Yasama organının yaptığı kanunlar bütün ülkede uygulanır. Dünyadaki devletlerin tamamına yakını üniter devlet modelini benimsemiştir.

Üniter devlette aslolan, 'hakim kültür', 'asli-kurucu unsur' ve 'üst kimlik'tir. Günümüzde üst kimliğin ülkeye bağlandığı hiçbir üniter devlet bulunmamaktadır. Kaldı ki, uluslar arası hukukta, bir toplumun % 60-65'inin aynı kimliği kabul etmesi durumunda 'homojen toplum-millet'lerden bahsedilmektedir.

'Federatif Devlet' ise, ortak bir anayasa altında birleşen devletlerin (eyaletlerin) oluşturduğu devlet biçimidir. Bu tip devletlerde ayrıca her eyaletin kendi yasaları, yürütme ve yargı organları vardır. Dünyada başlıca, üç ülkede uygulanmaktadır: ABD, Almanya ve Rusya.

Ülke sınırları içerisinde özerk bölgelere imkan veren her türlü yönetimler de federatif devlet yapısı içerisinde yorumlanabilirler.

Federatif devlet yapısını yorumlayabilmek için, güçlü ve zayıf devletlerdeki uygulanma gerekçesi ve oluşum şartlarını anlamak gerekir.

Zayıf (güçsüz) devletlerdeki federatif yapılanma, doğrudan güçlü bir devletin veya devletler topluluğunun isteği üzerine, üniter yapının ve alternatif güç odağı oluşturma tehlikesinin önlenmesi amacına yöneliktir. Federatif yapı içerisindeki eyaletlerin birbirleri ile mücadele-yarışması sonucunda tek bir merkezden yönetilmesinin engellenmesini amaçlar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'nın önce ikiye ayrılması, bilahare eyalet sisteminin kurulmasının gerekçesi, gelecekte Almanya'nın güç odağı olarak ortaya çıkmaması amacına yöneliktir. Sonuçta, federatif sisteme rağmen merkezi idare güçlenmiş, utanç duvarı yıkılmış, Doğu ve Batı Almanya birleşmiştir. Almanya, üniter yapısını kuvvetlendirerek kıtasal güç olmuştur.

Sovyetler Birliği ve Rusya, güçlü merkezi idareyi ön plana çıkarak yapıya sahip olmuştur. Özerk veya Federatif Cumhuriyetlerin özerklikleri kağıt üzerinde kalmıştır. Hiçbir eyaletin özerk cumhuriyetin-bölgenin ve hatta şehrin, merkez idare dışında hareket etmesi mümkün değildir. Buradan anlaşılacağı üzere federasyon veya özerklik, güçlü merkezi idarelerin varlığında sözden ibaret kalmaktadır.

Federatif devlet yapısını incelerken, üzerinde durmamız gereken son devlet ABD'dir.

ABD, güçlü merkezi idare etrafında toplanmış eyaletlerden oluşmaktadır. Ancak, dünyadaki tek süper güç olan bu ülke kendi içerisinde açmazları ve sorunları bulundurmaktadır. Her şeyden önce federatif yapının demokratik bir yöntemle oluştuğunu iddia etmek mümkün değildir. ABD tarihinde derin izler bırakan Abraham Lincoln (1861-1865), ayrılma taraftarı olan Maryland'lı meclis üyelerini tutuklattı. Bu tutum, 'hürriyetler ve fırsatlar ülkesi' olan ABD'nin ayrışma karşısındaki yaklaşımının net ifadesi oldu.

2012 yılı içerisinde, Hispanik (İspanyol kökenli ve/veya Meksikalı) nüfusun yoğun olduğu Lousiana ve Texas eyaletlerinde, ayrılık isteyenler seslerini yükseltmeye başlamıştır. Lousiana, 'mevcut federal yönetimin, yönetilenlerin rızasına saygı göstermediği', ABD'nin en büyük ekonomisine sahip eyaleti olan Texas, 'kendi vatandaşlarının refah düzeyini koruma' gerekçelerini ileri sürmektedirler.

Bu istekler karşısında merkez yönetim net olarak tavır koymuştur.

Türkiye'de federasyon düşüncesi Batı tarafından 19. yy'dan beri dillendirilmektedir. 1918'de o zamanki ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson tarafından gündeme getirilen ve Wilson prensipleri olarak anılan, on dört prensipten, on ikincisi Osmanlı İmparatorluğu'nu ve dolayısıyla Türkiye'yi ilgilendirmekte olup, günümüzde dahi ABD'nin Türkiye politikalarında geçerlidir. Söz konusu 12. madde 'Osmanlı devletinin Türk kesimlerinin egemenliğini güvence altına alınacak, imparatorluk içindeki öteki uluslara can güvenliği ve özerk gelişme olanakları sağlanacak ve Boğazlar'dan sürekli geçiş özgürlüğü uluslararası güvence altına alınacaktır' demektedir. Sevr antlaşmasında yerini bulan Kürt ve Ermeni Devleti görüşleri, Woodrow Wilson'un 'ondört ilke'sinden destek almıştır. ABD, halen Wilson prensiplerine bağlıdır.

Kamuoyuna yaptırılmak istenen 'andımız' tartışmaları, federasyon düşüncesine zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir.

Toparlayalım:

Hiçbir devlet parçalanarak büyüyüp güçlenmez. Coğrafya, nüfus, kültür ve ekonomi olarak büyümek güçlenmenin temel şartıdır.

Asli (kurucu) unsuru ve hakim kültürü reddetmek küçülmenin ve yok olmanın ilk adımıdır.

Uzun lafın kısası:

'Ne mutlu Türk'üm diyene!.'