Günaydın sevgili Rita;

Gittiğinden beri çok keyifsizim.

O gün çok yağmurlu idi. Oysa sen güneşi çok severdin.

Islanacağını düşündüğümden sımsıkı sarmaladım seni.

Bilirim, denize girip yüzmek dışında suyu sevmezsin.

Zaten tartışmalarımız hep bu yüzdendi. En sonunda ıslak bezle patilerini silme konusunda anlaşmıştık.

Nasıl da tek tek uzatırdın patilerini silmem için.

Her sabah kalkıp deliler gibi kuyruk sallaman yok mu?

İnsana yaşama sevinci verirdi.

Biliyor musun giderken bile hafiften kuyruğunu sallıyordun.

Tam 19 yıl dile kolay. Öyle çok anı var ki belleğimde.

Ve beynimde kayıtlı yüzlerce fotoğraf karesi.

Hatırlıyor musun Amasra'da seni öğretmenevine almak istemediler yıllar önce.

Valizi açıp "Çok tehlike var" cümlesini duyduğunda acilen uyku moduna geçtiğini bildiğimden, seni o valizle resepsiyonun önünden sakince geçirip odamıza çıkmıştık.

Bütün gece sakince uyudun. Hatta hafiften horlayarak.

Sabaha karşı sokaktaki havlamaları duyunca deliler gibi havlamaya başladın.

Ben odadaki bütün yorganları üzerine yığıp seni zar zor susturmuştum.

Aksi halde sabahın köründe sokağa atılırdık.

Öyle çok maceralarımız var ki.

İstanbul Kanlıca, Bodrum, Fethiye, Antakya, Antalya, İzmir serüvenlerin.

En çok sevdiğin de otomobilin önünde oturup başını camdan çıkarıp o sarı yelelerini rüzgara savurmaktı.

Sırf bu yüzden yüz felci olup hem bana hem de kendine çektirdin.

O zaman seni Sinan hoca ve bir KBB uzmanı arkadaşım beraber tedavi etmişlerdi.

Sinan hoca şimdilerde Burdur Veterinerlik Fakültesi'nde öğretim görevlisi imiş.

19 yıl yaşamana o da çok şaşırmıştı.

İnsanlar kızar diye Samsun da bir tomografi merkezini ancak pazar günü açtırabilmiştik.

Tomografini çekmek için. Nasılda sakince durmuştun. İnsanların yapamadığını yaparak. Çok zeki ve olağan üstü sosyal bir hayvandın.

Sen gittiğinden beri mutat sabah kahvelerimi artık o fincanla içmiyorum.

Hani fincanı tabağa tıklattığımda koşup geldiğin o küçük beyaz fincan.

Artık fincanı tabaksız kullanıyorum. Tıklatsam da kimse gelip karşıma oturmaz çünkü.

Bir tek sen bilirsin o davet sesini.

Carmen, Cesur, Prenses de sessizleştiler.

Prens, Fare, Bıdık ise Türkan Dağdelen'e emanet. Uygun bir yer bulunca Samsun'a gelecekler.

40 yıl sonra ben de apartman hayatına alışmaya çalışıyorum.

Gittiğin yerde seni, Mitra, Ceylan, Kızım, Naciye ve adlarını unuttuğum arkadaşların karşılamıştır.

En çok da Mitra sevinmiştir. Hani yıllar önce Balaç Köyü'nde tütün fidelerine bastığı için hunharca zehirlenen Mitra koca gövdesi ile karşılamıştır seni.

Aman ne iyi olmuş. Artık Balaç sırtları taş, toprak ve betona teslim olmuş.

O güzelim başıboş uçsuz bucaksız tarlalar, ağaçlar hatta o küçük derecik bile yol olmuş.

Koyun otlatan o gariban çoban da, koyunlar da, koyunların boynundaki çan sesleri de yok.

İyi ki bu halini görmedin. Bizim terastan baktığımızda ayağımızın altındaki deniz bile gri renge bürünmüş.

Oysa senin yüzdüğün yıllarda denizin rengi bile başka idi.

Bu mektup bazılarının gülme konusu olabilir. Beni ancak hayvan sahipleri ve bir hayvanla hayatını paylaşabilenler anlayabilir.

Gülenler için üzgünüm. Bir hayvanla, hayatı paylaşmanın letafetini özümseyip tadamadıkları için.

Diğerleri mi? Onlar sağ ve sağlam kalan ve bizdendirler.

Sevgili köpeğim Rita; sanma ki bu sana yazdığım son mektuptur.

Sana hep yazacağım seni imgeleyerek şahsında bütün giden diğer arkadaşlarını da anımsayarak.

Beraber geçirdiğimiz bu 19 yıl içinde sana emeği geçen bütün veteriner hekim dostlarımıza ve antlarına sadık kalan diğerlerine sonsuz teşekkürler...

Bu dünyadan gelip geçerken bana hayvan sevgisini aşılayan rahmetli babama ve henüz 7 yaşında iken hayatıma giren ilk köpeğim 'Mak'a da sonsuz sevgilerimle...

El yalayanlarınız, kuyruk sallayanlarınız her daim hayatınızın içinde olsun.

YARASI SARILMIŞ BİR KUŞ KARNI DOYURULMUŞ BİR HAYVAN SİZİN DUANIZDIR