Bu yıl Ulu Önder Atatürk'ü ebediyete intikalinin 80'ninci yılında rahmet, minnet şükran duyguları ile anarken onu ve yaptıklarını hatırlayarak, gösterdiği hedeflere daha emin adımlarla yürümek istiyoruz.

Atatürk'ün kişiliğini, hayatını, eserlerini yeterli şekilde incelemeyenler ile Atatürk hakkında yeterli bilgisi bulunmayanlar, Atatürk ile ilgili her şeyin yazıldığını ve araştırıldığını düşünebilirler. Halbuki yapılacak küçük bir araştırmada bile bu büyük insanı, her bir olayda yeniden keşfetmek ve araştırdıkça da onda yeni sırlar bulmak mümkündür.

Bu yeni sırların özü Atatürk'ün farkıdır.

Pek çok tarihçi ve düşünür Atatürk'ün güçlü bir seziş kabiliyetine sahip olduğu yönünde hemfikirdir. Nitekim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ''Mustafa Kemal'i, kendinden önce gelmiş geçmiş Türk büyüklerinden ayıran en önemli özellik, ondaki seziş kudretiydi.

Bu kudret sayesindedir ki o, milletin şuur altında kalan emellerini, temayüllerini, imkan ve

kabiliyetlerini keşfedip aydınlığa çıkarmıştı' demektedir.

Atatürk'ün seziş kabiliyetindeki farklılık ve üstünlük, Hatay'ın anayurda katılmasında da önemli bir rol oynamıştır. 'Hatay, benim şahsi meselemdir. Durumu Fransız Büyükelçisi'ne daha başlangıçta açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda böyle bir meselenin, Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir anlaşmazlığa sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. 'demiştir. Nitekim, Fransa öyle bir ortamda Atatürk'ün dediği gibi Hatay sorununda bir çatışmayı göze almaya cesaret edememiştir.

Prof. Dr. Hikmet Bayur ise, 'Ondaki azim ve irade de olağanüstü idi. Yenemeyeceği hiçbir güçlük, deviremeyeceği hiçbir engel yoktu. Her engeli sabır, tedbir veya zor ile yenerdi. Bir ara mecliste pek çok ve acı tenkitlere uğramış, parasızlık ve türlü imkansızlıklar yüzünden ordunun artık ayakta tutulamayacağı söylene durmuştu. O sıralarda meclisin bir kapalı oturumunda şunları söylemiş olduğu dışarıda da duyulmuştur.

'Para var, ordu var; Para yok, ordu yok. Ben böyle şey bilmem. Para olsa da olmasa da

ordu olacaktır' demiştir.

Atatürk ne İngiltere himayesinde ne de Amerika'ya bağlı ''Manda Bir Devlet ''

olmak istemiyor, ordu olmadan da milli hakimiyete dayalı, kayıtsız ve şartsız istiklal sahibi

yeni bir Türk Devleti kurmanın mümkün olamayacağını biliyordu. Ama o sabretmesini de

biliyordu.

Atatürk'ün varlığı ve kişiliği bulunduğu ortama her zaman bir farklılık getirmiştir.

Büyük yazar Halide Edip Adıvar konu ile ilgili olarak 'Sakarya Savaşı sırasında, Mustafa

Kemal Paşanın hususiyeti bambaşkaydı. Zaferden emindi. Zaferin kazanılamaması halinde

bütün arkadaşlarıyla ölmeye hazır görünüyordu.' demektedir. Yine Halide Hanım,''5

Ağustos 1921'de Başkumandanlık Kanunu çıkmış, Atatürk kritik zamanda sorumluluğu

omuzlarına yüklenmişti. Ordu içinde Atatürk'ün büyük şöhreti vardı. Bu tayinle Sakarya'da

dövüşe hazırlanan orduya sanki bir ordu daha katılmış, gökten bir kuvvet daha inmişti. En

ciddi kumandanların dahi, bu tayin karşısında sevinçten oynadığını hatırlarım.' diye

belirtmiştir.