Hep 'adam yetiştirmekten' hep 'kadro olmaktan' bahsederiz ama ne hikmetse yerimizi kimseye bırakmayız. Bırakmaktan vazgeçtim, düşünmeyiz bile. Sağa sola koşturmada başkalarını hatırlarız da iş makama, mevkie gelince kendimizden başkasının adı bir türlü aklımıza gelmez. Aklımıza gelse de dilimize gelmez.

Aday adayları birer birer ortaya çıkarken bu konu dikkatimi çekti. Kimi partilerimizde gençlik kollarından gelme isimler olsa da o partide de diğerlerinde de çoğunluk ötekilerde, siyasetin kıdemlilerinde.

Merhum Süleyman Demirel 'siyasette emeklilik olmaz' derdi de o sözün hikmetini gençlik yıllarımda pek de anlamazdım. Meğer merhum Demirel bunu emekli olmayan ya da kendisini emekliye sevk etmeyen siyasetçiyi zemmetmek için değil bir gerçeğin ifadesi olarak söylermiş.

Belki de doğrusu da bu. Gençliğin deli fişekliğini törpüleyecek tecrübenin kolay kazanılmadığı düşünülürse her partide, her organizasyonda enerjiyi temsil eden gençle aklı, sağduyuyu, basireti temsil eden en azından temsil etmesi gereken belli yaştaki kadroların bir arada bulunması daha doğru olur.

Başkan adayları mutlaka çok önemli ama onun seçilmiş ve atanmış kadroları da en az başkan kadar ve belki de başkandan daha da önemli. Kabiliyet, liyakat ve erdemle desteklenmiş başkanla yetersiz ve muhteris kadrolarla kuşatılmış başkan arasındaki farkı yazmaya kalkışmak herhalde abesle iştigalin ta kendisidir.

Eğer partilerin belirleyici iradeleri belediye başkan adayları konusunda mülakat yaparken meclis üyeleri ve muhtemel bürokrat kadroları konusunda da görüş alır ve tercihlerini o yanıtları da göz önünde bulundurarak yaparlarsa hem kente hem de partilerine büyük iyilik yapmış olurlar.

'Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim' atasözünden her siyasetçinin çıkaracağı dersler olsa gerek.