Bilmemek başka bir şeydir, bilmediğini bilmemek ve hele de bilmeden bilir geçinmek çok daha başka bir şeydir. Birincisi anlaşılabilir, aile göndermemiştir okula ya da Cenabı Hak kısmet etmemiştir daha fazla tedrisi, iş tutmuştur, hatta kurmuştur ama bilgi dağarcığı boştur. Doldurmaya vakit bulamamıştır ya da doldurması gerektiğini bilememiştir.

Ama bilmediğini bilmemek ve hele de bilir geçinmek var ya, işte ne ailenin günahı diye geçiştirilecek ne de müsamaha gösterilecek bir haldir. Düpedüz haddi bilmemektir. Hayali böylelerini 'denizde yaşayıp da denizi bilmeyen balıklara' benzetir. 'Cihan-ara cihan içindedür arayı bilmezler/ Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler' der.

Türkçedir 'ol' kelimesi ama sadece bir emir kipi değildir aynı zamanda bir işaret sıfatıdır. Bazen de emir kipi olur. Tıpkı Yunus Emre'nin 'Şol cennetin ırmakları/ akar Allah deyu deyu' dizesinde geçen 'şol' kelimesinin de öz Türkçe olduğu ve çok sık kullanıldığı gibi.

Ahmet Arif de 'Vay Kurban' şiirinde 'Bu'dur ol hikayet/ Ol kara sevda' der.

'Bu kadardır ol hikayet/Bakisi düruğ-ı bî-nihayet.'(Bu hikaye bu kadardır, geri, kalanı sonu olmayan yalandır.)

OYUNU KİM BOZAR?

Herkesin bir oyunu vardır kendince güzel, kendince doğru olan. Eğer kuralı kendi kor kendi oynarsa her şey pek güzeldir. İsterse sürdürür isterse bozar; ne kimseye danışmasına ne de kimseden izin almasına gerek vardır.

Ama oyunu kuran başkası ve hele de 'üstün irade/belirleyici güç' ise o zaman işi zordur oyuncunun. Ya oyundan çıkacaktır adabı ve edebiyle ya da içine sinmese de, gönlüne yatmasa da sürdürecektir oyunu. 'Ben oyunu bozarım' efelenmesi çevrede ve hele de 'üstün iradenin' bırakın karşısını yakınında dillendirilmediği sürece sorun yoktur da maazallah yanlış yerde ve yanlış zamanda ağızdan kaçırılırsa oyun başlamadan biter. Daha doğrusu oyun bitmez, oyuncu biter.

Avşar Beyi Dadaloğlu her ne kadar 'dağlar bizimdir' dese de 'ferman padişahındır' ve hükmü dağda da geçer. Üst iradeye kafa tutan ister Kamalı Zeybek olsun isterse Dokuz Dağın Efesi Çakırcalı Mehmet Efe, önünde iki yol vardır; ya teslim olup düze inmek ya da..