Tarihler her 24 Kasım'ı gösterdiğinde yediden yetmişe, işçisinden çiftçisine, memurundan amirine, esnafından sanatçısına kadar herkeste açıklanamayacak ölçüde bir öğretmen sevgisi tezahür ediyor. Öyle ki insan; verilen demeçlere, kamuoyu açıklamalarına, köşe yazılarına bakınca öğretmenlerin gerçekten hak ettikleri değeri buldukları, çok sevildikleri ve sayıldıkları zannına kapılıyor. Oysa hepimiz işin aslının öyle olmadığını biliyoruz. O halde bugünkü yazımızda düşüncelerimizi riyakarlığa düşmeden paylaşalım.

MEB kaynaklarına göre ülkemizdeki öğretmenlerin sayısı bir milyonu (1.030.130) aşmış durumda. Bunun 880.673'ü resmî, 149.457'si özel okullar bünyesinde görev yapıyor. Örgün eğitim-öğretim alan toplam öğrenci sayımız 17.885.248. Bu, ortalama olarak 18 öğrenciye veya 80 vatandaşa bir öğretmen demek. Derslikler ve okul binaları bakımından da benzer bir durum var. Zira 65.568 okulumuzda 686.800 dersliğimiz mevcut. Sayılardan hareket edilirse her bir öğretmenin 18 öğrenci için en azından iyi bir rol model olmayı başarması, eğitim açısından arzu edilen hedeflerin gerçekleşmesi için en somut adım olacaktır.

Nicelik bakımından veriler çok güzel. Niteliğe gelince aynı düzeyde olduğumuz söylenemez. Okul var, derslik var, öğretmen var; ama eğitim-öğretim faaliyetlerimiz istenen sonuçları bütünüyle vermiyor. Çünkü… Çünkü formasyon ve enformasyon düzeyi, binalar ve derslikler gibi fiziksel imkanlarla aynı düzeyde değil. Söz gelimi akıllı tahtalarımız var; ama onları verimli biçimde kullanacak öğretmenlerimizin sayısı sınırlı. Kaldı ki asıl mesele, motivasyonda. Öğretmeninden öğrencisine, yöneticisinden velisine kadar eğitim-öğretim camiasının motivasyon düzeyi ve motivasyon kaynağı üzerinde durulmalı.

Bu arada eğitim-öğretim faaliyetlerinin sırf öğretmenlerin sırtına yüklenmesi, sadece insafsızlık değil aynı zamanda akılsızlıktır. 2023 eğitim vizyonu dikkate alındığında, öğretmenin yanında öğrenci, veli ve okula da paydaşlar arasında yer verildiği görülmektedir. Bu değerlidir; ancak bence yeterli değildir. Zira içinde yaşadığımız ortamda başta sanat erbabı olmak üzere başka paydaşların güçlü desteğine de ciddî biçimde ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç karşılandığı takdirde eğitim-öğretim faaliyetlerinde bugün için sürpriz sayılabilecek başarıların elde edilmesi pekala mümkündür. Bu ihtiyaç karşılanmadığı sürece de havanda su dövmeye devam ederiz. Halihazırda özellikle sanat erbabının, istisnalar hariç, eğitim-öğretim faaliyetlerine yeterli destek verdiği söylenemez. Aksine çoğu zaman ciddî biçimde engel olmaları da söz konusudur.

Söz gelimi öğretmenlerimiz, okullarında çocuklara yalan konuşmamayı öğretmeye çalışırlar; ama öğrencilerimiz film izlerken yalanın yüz türlüsünü öğrenirler. Öğretmenlerimiz çalışkanlığı öve öve bitiremezler; ama öğrenciler, filmlerde yan gelip yatanların ve gezip tozanların, eğlenceden eğlenceye koşanların mutluluklarını hayran hayran izlerler. Öğretmenlerimiz, anne babalara, akrabalara, komşulara, devlete ve millete yararlı olmak gerektiğini söylerler; ama öğrencilerimiz kendinden başka bir Allah kulunu düşünmeyen bencillerin kahramanlık hikayeleriyle uyutulur. Öğretmenler nezdinde kopya hırsızlıktır; ama öğrenciler televizyonlarda onu eşsiz bir yetenek ve maharet olarak izlerler. Sadakat, okulda bir değerdir; ama televizyonda değer olan sadakatsizliktir. Okulda işe, eşe, aşa sadakat önerilir; ama televizyonlarda işe, eşe, aşa ihanet edilir. Öğretmenlerin yalnız bırakıldığı böyle bir ortamda hedeflere ulaşılabilmesi pek güç olacaktır.

Bu bağlamda daha pek çok gerekçe öne sürülebilir. Bu, ayrı bir değerlendirmeyi gerektirir. Lakin bir husus üzerinde durmakta yarar var. Eskiden sadece imkanı olan ve okumaya hevesli çok az bir kesimin okuma şansı vardı. Şimdi istisnalar dışında neredeyse okul çağındaki herkes okuyor. Dolayısıyla eskiden öğrenciler seçilerek öğrenim hayatlarına başlıyordu, şimdi ise böyle bir ayrım söz konusu değil. Bir bakıma eskiden okumaya niyeti olan, okuma potansiyeli bulunanlar okullara giderdi; şimdi niyete ve potansiyele bakmadan herkes okula gidiyor. Özellikle öğretmenlerin 'Bu çocuk okur. Bunda iş var.' demeleri önemliydi. Bu cümlelere muhatap olan velilerin de ancak bir bölümü çocuklarını okutuyorlardı. Bugün çocukların kapasiteleri ve ilgi alanları yerine geleceğe dair parasal planlar ve beklentiler belirleyici olmaktadır. Öğretmenlerle ilgili değerlendirme ve yorumlar da ağırlıklı olarak samimiyetten uzak, ya fazlasıyla olumlu ya fazlasıyla olumsuz; yani genelde ifrat ya da tefrit düzeyinde olmaktadır.

Öğretmenliğin kutsallığı meselesi bunlardandır. Öğretmenlik kutsal bir meslektir; ama her öğretmen kutsal değildir. Ömür boyu saygı ve hürmetle muameleyi hak eden binlerce öğretmenimiz vardır; ama bu sayı bir milyon değildir. Hepsi aynıdır demek, öğrencilerini yetiştirmek adına her türlü fedakarlığa katlanan; motivasyon, formasyon ve enformasyon sahibi öğretmenlerimize haksızlık olur. Derste daha iyisini yapmak adına çırpınan bir öğretmeni, öğrencileri derste serbest bırakıp akıllı tahtayı internette gezinmek için kullanan öğretmenle eş tutmak, adaletsizliğin ta kendisidir.

Bilgi, birikim ve motivasyon sahibi olmak adına vicdanındaki ateş hiç sönmeyen bir öğretmeni vicdanında bu ateş hiç yanmamış bir öğretmenle eş tutamazsınız. Öğretmenlik adına her şeyi, tanıtım ve reklam faaliyeti gibi yapan, görünürde fedakar gerçekte hesapkar sahte kahramanlarla, reklamı aklına bile getirmeyen; bu yüzden bir yerlerde unutulmuş gerçek kahramanları bir tutamazsınız. Derse girdiğinde öğrencilerinin yüzü gülen bir öğretmenle, öğretmenlik hayatı boyunca neredeyse yüzü hiç gülmeyen bir öğretmen de bir tutulamaz.

Öğretmenliği, kapris ve komplekslerini tatmin aracı olarak düşünenlerin mutlaka sınıf dışında tutulması gerekir. Çünkü böylelerinin sınıfa girmesi, faydalı olmak bir yana, bütünüyle zararlıdır. Maalesef 'Olmazsa olmaz.' denecek öğretmenlerimizin yanında, 'Olmasa da olur.' hatta 'Olmasa daha iyi olur.' denecekler de vardır. Söz gelimi derse ağzında sakızla girme cüreti gösterenler, her fırsatta öğrencileri aşağılamayı alışkanlık edinenler, üniversite hocalığını ayrımcılık yapmak için fırsat bilenler, kitabını satın almayan öğrencileri çaktırarak veya çaktırmayarak tehdit edenler, sınav kağıdını öğrenciden kaçıranlar, soru hazırlamaya ve kitap okumaya zaman ayır(a)mayanlar, eli kalem tut(a)mayanlar, adalet duygusu yeterince gelişmemiş olanlar, öğrencinin zamanını çalmaktan başka bir şey yap(a)mayanlar; sadece sınıftan değil okullardan da uzak tutulmalıdır.

Mademki bilgisiz, birikimsiz ve motivasyonsuz olanların caydırıcı biçimde cezalandırılması mümkün olamamaktadır; o halde bilgi, birikim ve motivasyon sahibi öğretmenlerin teşvik ve takdir edilmesi önemlidir. Hiç olmazsa iyileri ödüllendirelim ki motivasyonları bozulmasın. Ne yazık ki benim gözlemlerim, genellikle enerjisini reklam, tanıtım ve kulis faaliyetlerine ayıranların daha kazançlı çıktıkları yönünde.

Bu noktada nitelikli olanla olmayanın nasıl ayrılacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Zira öğrencilerin ölçümünde yanlış yapılabildiği gibi öğretmenlerin değerlendirilmesinde de yanlışların yapılması mümkündür. Bu, uzun bir konu; lakin iyi öğretmenin tespiti bağlamında somut bir ölçüyü bir gözlemime dayanarak ortaya koymak istiyorum. Çocuğunu birinci sınıfa kayıt yaptıracak velilerin büyük bölümü yaz başlarında okul ve öğretmen arayışına başlar. Eylül ayına gelmeden arayış içindeki velilerin dilinde filanca okuldaki filan öğretmen dolanmaya başlar. Çocuklarını onun sınıfına verebilmek için yol yordam aramaya başlarlar. Okul yöneticileriyle görüşürler, çiğnen(e)meyecek referanslar ararlar, gerektiğinde adres değişikliği yaparlar ve bununun gibi daha nice yollara başvururlar. Oysa birinci sınıfları okutacak başka öğretmenler de vardır. Bakarsınız öğretmen başına ortalama 30 öğrencinin düştüğü bir ortamda biri için 200 öğrenci velisi sıradayken bir diğeri için bir Allah'ın kulu sıraya girmemiştir. İşte maaşının on katını hak eden öğretmenle maaşının onda birini hak etmeyenin ayrılması için adil bir çözüm imkanı.

Özetle eğitim-öğretimle ilgili olumlu sonuçların elde edilmesi, nitelikli öğretmenlerin bir adım öne çıkarılması ve toplumun bütün kesimlerince desteklenmesiyle mümkün olacaktır. Öğrencilerini yetiştirmek adına samimiyetle emek veren, milletimizin birliği ve dirliği için üzerine düşen sorumluluğun vebali ile hareket eden bütün öğretmenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, ebediyete göçmüş olanlara ihtiyaçlarınca rahmet diliyorum.