Bir başka Sinop'lu şairimiz de,'Fahriye Abla' şiiriyle ünlenen ve Sinop'la özdeşleşmiş bir edebiyatçımız olan rahmetli Ahmet Muhip Dıranas'tır. Kimi şairlerin adını andığımızda hemen aklımıza birkaç şiiri gelir, kimi şairlerin de bir şiiri onu hatırlamamıza yeter de artar bile. Tıpkı,'Fahriye Abla' şiiri dendiğinde Ahmet Muhip Dıranas'ın hemen hatırlanması gibi…

1909 Yılında Sinop'un Salı Köyü'nde dünyaya gelen ve yaşamını Ankara'da sürdüren Ahmet Muhip Dıranas, yaz aylarında Sinop'a gelir ve Tersane bölgesinde deniz kenarındaki Asmalı Kahve'de kahvesini yudumlarken doya doya Sinop'u içine sindirirdi. Sinop sevdalısıydı ve bu amaçla Sinop'taki baba köyünde ahşap bir ev yaptırmıştı. Sinop sevgisi ve Sinop konulu yazılarıyla Sinopluların gönlünde taht kuran Ahmet Muhip Dıranas, 21 Haziran 1980 tarihinde Ankara'da vefat etti ve vasiyeti üzerine Sinop'ta toprağa verildi.

O günü daha dün gibi hatırlıyorum. Rahmetli Ahmet Muhip Dıranas'ın cenazesi Ankara'dan Sinop (eski) Atatürk Devlet Hastahanesi morguna getirilmişti. O yıllarda ben TRT Sinop Muhabiriydim, diğer gazetelerin de ayrı ayrı Sinop muhabirleri vardı. Basın mensubu arkadaşlarımızla birlikte ertesi sabah hastanenin morguna gittik ve üstadın cenazesini omuzlayarak, sağlığında çok sevdiği ve kahvesini yudumladığı Tersane'deki Asmalı Kahve'nin önüne getirdik. Burada kalabalık bir katılımla yapılan hüzünlü törenden sonra Çukurbağı Mezarlığı'nda toprağa verdik. Şimdi ise değerli şairimizin adı, Sinop Üniversitesi'ne ait'Ahmet Muhip Dıranas Uygulama Oteli'nde yaşatılmaktadır. Bir kez daha kendisini rahmetle anarken, üstadın o ünlü 'Fahriye Abla' şiirini hep birlikte okuyalım:

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın,
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

Sinop'tan bu hafta da bu kadar… Hoşça kalın, dostça kalın…

[email protected]