Kim ne derse desin; siyasi hayatımız vesayetten kurtulamadı.

Vasiler zaman zaman değişse veya birbirlerinden rol kapmaya çalışsalar da... Bu böyle…

Ve sahneye son konan oyunun adı: iki partili siyaset... Rejisörünü, prodüktörünü, başrol oyuncularını-figüranları, siz tahmin edin

Bir tarafta merkez sağ olarak sunulan iktidar partisi, diğer tarafta merkez sol etiketi ile sunulan ana muhalefet...

Arada, garnitür olarak kalan diğerleri....

Tutar mı? derseniz... valla, benim gördüğüm bayağı tuttu...

O kadar tuttu ki; aklım şaşıyor...

Olayı önce iki parti açısından tartışalım; sonra diğerlerini konuşuruz...

Merkez sağ parti olarak sunulmaya çalışılan iktidar partisi o kadar başarılı oldu ki, bizim eski ülkücü partinin yöneticileri, onun sözcülüğünü yapıyorlar.

Ana muhalefetin eleştirilerine, Fettahoğullarından Devlet Ağa iktidar partisi sözcülerinden önce cevap veriyor.

Devlet Ağa'nın yandaşı parti yöneticileri, kendi partilerindenin amblemi duruken, başka bir partiye mühür basacaklarını açıkça ikrar ve kabul ediyorlar.

O kadar ki... Emirleri ile oturup-kalkan ve beyanat veren "yol arkadaşları"nı bile BAĞIRTA BAĞIRTA harcıyorlar.

Bu arada olan, Ustalara, Tekinlere oluyor...

Merak ettiğim bir de Karaların pıçaklısı var... Hep ülkücülükten dem vuran o "ülkücüyüm" diyen kardeşimiz, oturduğu koltukta mührü nereye ve nasıl basacak? Kendi partisine bassa bir türlü, başka partiye bassa başka türlü…

Tabii bir de iktidar partisi ve adayları hakkında gizli açık söylenenler var.

Keza, 17-25 Aralık sürecinde Devlet Ağa'nın söylediği -yenilir yutulur tarzından olmayan- sözler var...

Tek çare:

"Dün dündür; bugün bugündür."

Ooofffff… Oooooffffff.

Ana muhalefet partisine gelince...

Bir alem de orası...

Millet ittifakı imiş…

Yoo... Hayır!

Millet-zillet ittifakı söylemi, bence son derece basit ve yakışıksız bir ifade...

Zilleti de biliriz, ülfeti de…

Ama...

Millet ittifakının bir ayağı da İYİ parti ise…

Ve İYİ Partinin bir kısmı da eski ülkücülerden oluşuyorsa... (Bazıları bu ifademi beğenmeyecek olsa da)

Antep'ten Celal Ağa, İzmir'den Tunç Soyer gibi isimlerle birlikte olmalarını ve onlara oy verebileceklerini hafsalam almıyor.

Celal Ağa HDP kökenli.. Tunç 12 Eylül'ün meşhur savcısı Nurettin Soyer'in oğlu…

Düşünün... Musavat Ağa, İzmir'de oy kullanacak ve gidip Nurettin Soyer'in oğluna oy verecek...

Breh breh breh...

Ört ki, ölem... (Dilimin ucuna geklenleri açıkça yazamadım. Kusura bakmayın.)...

Seçime kalmış iki ay... Birçok yerde adaylar hala beli değil. İstanbul belli değil; İzmir belli değil; Samsun belli değil.

Millet ittifakı, birçok yerde, adaylarını açıklamak için diğer partilerden kopacak kişileri bekliyor. Bekliyor... Bekliyor…

Sonuç...

Samsun'da, "beklenen adam" gelmeyeceğini açıkladı. Açıklarken de ülkücü olduğunu; ihraç edildiği partisinde kalacağını belirtti.

Bence, milletvekilliği dönemlerde iyi işler yapmaya çalıştı.

Ama Ülkücülüğü çok su götürür. Zira kendileri ülkücü değil; RP kökenli "yol arkadaşı"dır. Milletvekili olmadan önce, sonradan milletvekili olduğu parti adına destek ve oy isteyenleri reddettiği unutulmadı.

Partisinde kalması, kendi bileceği iş. Kişiye bağlı olarak siyaset sahnesine girdi. Kişinin adamı olarak yükseldi. Kişi, - ardından çekilmek bir yana- kendisini hedef alınca...

"Bu da bağa ders olsun."

Geldiği nokta…

"Görüp ahkamı asrı münharif sıdk-ı selametten,

Çekildik izzet-ü ikbal ile bab-ı hükumetten."

İYİ parti yöneticileri için ise, Yesari Asım Ersoy'un nihanevt makamındaki şarkısını söylemek kaldı: "Bekledim de gelmedin"

Devam edeceğiz...