Bugün itibariyle muhalefet partisi MHP tarafından gündeme getirilen ve uzun süredir gündemde tutulan bir af teklifi bulunmaktadır. Henüz tüm detaylarına malik ol(a)masak da netice itibariyle düzenlemenin bir af kanunu çerçevesinde değil infaz rejiminde yapılacak bir değişiklik ile yapılması galip ihtimaldir.

Her ne suretle ve şekilde düzenleme yapılırsa yapılsın düzenlemenin 'aklanma hakkını(affı red hakkı)' da içermesi gerekmektedir. 1982 Anayasasında yer almasa da mevcut temel hakların içerisinde aklanma hakkının da bulunduğu kabul edilmelidir. Ülkemizde, 26 Ekim 1960 tarihli ve 113 sayılı Af Kanunu; 3 Ağustos 1966 tarihli ve 780 sayılı Af Kanunu dışında hiç bir af kanununda affı red hakkı tanınmamıştır. Aklanma hakkının kullanıldığı durumlarda kovuşturma devam etmeli ve sanığın mahkûmiyeti halinde bile aftan yararlanma esası benimsenmelidir. Zira bu hakkın tanınmadığı bir halde af düzenlemesi sözkonusu olsa bile çok büyük mağduriyetlerin ortaya çıkması mümkündür. Şöyle ki, kişi af kanununu yukarıdaki çerçevede reddetmesi halinde, yargılamanın devam etmesine bağlı olarak beraat etmesi ihtimal dahilindedir. Örneğin bu kişinin devlet memurluğundan ihraç edilen bir kişi olması halinde beraat etmesi durumunda memuriyetine dönmesi olanaklı olacaktır. Ancak affı kabul ile yargılama kendiliğinden sona erecekse kişi beraat etme ihtimalinden de feragat etmiş sayılacağı için memuriyete geri dönme noktasında sorun yaşayacaktır. Dolayısıyla ya af kanununa bu hak eklenmeli ya da TCK'da bu yönde değişiklik yapılmalıdır.

Affa, sadece ceza infaz kurumlarını boşaltma ereğiyle başvurulması yanlış bir yaklaşım olacaktır. Zira ceza infaz kurumlarını boşaltma ereğiyle affa başvurulması, cezasını çekmeyen kişilerin topluma gelişigüzel dönmelerine ve onların önemli bir kısmının yeniden suç işlemelerine yol açma potansiyeline sahiptir. Nitekim 21 Aralık 2001'de yapılan ve kamuoyunda 'Rahşan Affı' ile olarak bilinen ve cezaevlerinde yer kalmadığı için çıkarılan bu af kanununun uygulamasında, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre, 70 bin kişilik kapasitesi dolan cezaevlerinin nüfusu 40 bine kadar düşmüş, ancak, 3 yılda mahkûm sayısı 20 bin artarak 64 bine çıkmıştır.

Yazı dizisinin bu son makalesinde en nihaye belirtmek gerekir ki; af ile ilgili düzenleme yapılacaksa, bir an evvel, tüm paydaşların görüşünü alarak, kamuoyu vicdanını berelemeyecek şekilde ve toplumsal barışın teminine katkı sunacak tarzda dört başı bayındır bir tasarı ortaya konularak yapılmalıdır. Umarız af ile ilgili müspet planlama tecelli eder ve yeni bir başlangıç hasıl olur…