Yeni Zelanda'da 15 Mart 2019 Cuma günü, Brendon Tarrant adlı cani bir teröristin iki camide 50 savunmasız Müslümanı alçakça katletmesi olayı esasen dünyada devam eden küresel egemenlik mücadelesinin tipik bir yansımasıdır. İlk bakışta, İslam'dan ve Müslümanlardan nefret eden bir beyazın, Holywood filmleri ve bilgisayar oyunlarından mülhem çılgınca bir eylemi gibi görünen bu vahşi saldırının, tek bir kişinin düzenlediği bir eylem olamayacağı kısa zamanda anlaşıldı. Eylemi yapacağını sosyal medyada ilan eden ve 17 dakika boyunca canlı yayınla katliam yapan bir 'yalnız kurt' masalına inanan kimse yok.

Habertürk internet sitesindeki bir yazısında (17 Mart 2019) Murat Bardakçı'nın belirttiği gibi;

'Bir terörist düşünün: Taaa sekiz asır önce Selçuklu ordusunu hangi Gürcü kralı ile kumandanının mağlûp ettiğini bilecek, Sırplarla ve Macarlarla 14. ve 15. asırda tutuştuğumuz muharebelerdeki Hristiyan kumandanların isimlerini ardarda rahatça sıralayacak, Osmanlı Ordusu'nun 1683'te Viyana önlerinde bozguna uğramasında ikinci, hatta üçüncü derecede rolü olan Avrupalı generallerin adlarını tek tek yazacak, Kıbrıs'ın fethinde esirleri öldürdüğü için idam edilen İtalyan generali bile unutmayacak… Üstelik geçmiş yüzyıllarda yaşanmış olaylarla da kalmayacak, bugünlere gelecek, son senelerde ırkçı teröre bulaşmış ne kadar katil varsa hepsini hatırlayacak, bunların isimlerini silahları ile şarjörlerine işleyecek! (…) bu listeyi kendi başına hazırlayacak tek bir tarihçi bile bulamazsınız.'

Tarrant'ın manifestosunda Türklere yönelik ifadeleri de çapıcı:

'Topraklarınızda barış içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında… Ama Boğaz'ın Batı yakasında herhangi bir yerde yaşamayı dener, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz ve hamam böceği gibi topraklarımızdan atacağız. Konstantinopolis'e (İstanbul'a) gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya, minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak.'

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a ve 'açık kapı' politikası dolayısıyla Almanya Başbakanı Merkel'e yönelik tehditlerle birlikte düşünüldüğünde, dünyayı cehenneme çevirmekle tehdit eden küresel bir aklın tezgahladığı bir eylemle karşı karşıya olduğumuz muhakkak.

Batı'da 21. Yüzyılda İslamofobi olarak adlandırılan İslam korkusunun ve bu meyanda Türklere karşı nefret ve korku duygularının tarihî kökleri derindir. Haçlı Seferleri bu süreçte karşılıklı tanımayı da sağlamakla birlikte Haçlı ruhu değişik biçimlerde günümüze kadar devam etti. 11 Eylül saldırılarının ardından Başkan Bush'un 'Haçlı seferi' ifadesini kullanması bu tarihî şuuraltının bir neticesiydi.

Elbette tarih boyunca İslam Dünyası ile Hıristiyanlar arasındaki ilişkiler sürekli bir düşmanlık ve karşıtlık şeklinde gelişmedi. Ne var ki Batılılar olsun Doğu Avrupalı Hıristiyanlar olsun, genel olarak, Osmanlı fetihlerini, İstanbul'un Türklerin eline geçmesini ve hatta Anadolu'daki Müslüman Türk varlığını hazmedemediler. Fransız edebiyatçı, diplomat Chateaubriand (ö. 1848), Dışişleri Bakanlığı sırasında Türkler ile ilgili şunları yazabilmiştir:

'Türkiye'ye buharlı gemiler ve demiryolları vererek ordularını düzenlerken (..) onları uygarlaştırıyormuş gibi görünmemiz, uygarlığın Doğuya yayılmasıyla değil, Batının gaddarlıkla tanışmasıyla noktalanacaktır(..) Toplumsal yapısı kölelik ve çokeşlilik üzerine kurulmuş bu halk, Moğol bozkırlarına geri gönderilmelidir… Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması insanlık soyu için olsa olsa bir kazançtır…Siyasal toplumun ahlaki değerlerinin tüm unsurları Hıristiyanlığın köklerindedir; toplumsal yıkımın tüm tohumları ise İslam dininde.' Bir başka Yunan sever Fransız doktor, diplomat ve yazar Pouqueville (ö.1838) ise şöyle der: 'Devletlerin belası olan Türklerin bunca zamandır neden yok edilmediklerini hep merak ederim.'

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu noktada kritik olan mesele, Batı düşüncesinde var olan ön yargıların ne denli köklü olduğu ve siyaset ve uluslararası ilişkiler arenasında bu tür korku ve nefret duygularının ne denli manipülasyona açık bulunduğudur. Onun içindir ki nesillerimiz bu tarihi iyi bilmek ve unutmamak ama aynı şekilde, tahrik ve istismara karşı da uyanık ve akıllı bir tavır sergilemek zorundadır. Yani Müslümanları bir takım provokasyonlara alet etmek isteyenlerin tuzaklarını görmeli ve bunlara karşı tedbir almalıyız.

Bu arada şunu bilhassa belirtmeliyim ki, Yeni Zelanda'nın genç başbakanı bu konuda bütün dünyaya örnek bir tavır sergiledi. Hadiseye terör diyemeyen Başta Trump olmak üzere Batılı liderlere insanlık dersi verdi.

Katliamda şehit olan Müslümanları rahmetle anıyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.