Başlık çok geniş kapsamlı olsa da anlatacağım hikaye biraz farklı. 1988-1992 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde ve Prof. Dr. Erol Tümertekin danışmanlığında 'Batı Avrupa Ülkelerine İşgücü Göçünün Türkiye'de Kırsal Kesim ve Şehirleşme Üzerine Etkileri' isimli doktora tezimi hazırlıyordum. Ailem Almanya'daydı ve babam yurtdışına ilk giden işçilerden olduğu için konu benim için özel bir anlam ifade ediyordu. Zaman hızla geçiyor, gazete ve diğer medya organlarında her gün mutlaka en az birkaç haber çıkıyor, tezimde kullanmak için bunları dikkatle takip etmem gerekiyordu. Bugünkü yazımın konusu işte o dönemden bir tespit.

Yıl 1990. Televizyonda canlı yayın; Anavatan Partisi'nin iktidar yılları. Maliye Bakanı Adnan Kahveci (Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun) TBMM'de 1991 yılı bütçesini sunuş konuşması yapıyor. Konuşma esnasında yurtdışındaki işçilerden bahsedince dikkat kesildim. Aynen şunları söylüyor; 'Yurtdışına işçi göndermek hataydı, giden bu kardeşlerimizi biz istihdam etmeliydik, ülkemiz için büyük kayıp oldu.'


Sunuş konuşması bittikten sonra muhalefet adına eleştiriler için Doğruyol Partisi Genel Başkanı Merhum Süleyman Demirel kürsüye geliyor. Adnan Kahveci'nin yurtdışındaki işgücüyle ilgili iddialarına da bütçe üzerine konuşması esnasında cevap veriyor. Yine dikkat kesiliyorum. Demirel aynen şöyle diyor; 'Yurtdışına işçi göndermek bir hata değildi. Türkiye'de işsizlikten bunalan vatandaşımızın tercihidir. Hem kötü de olmamıştır, Türkiye ekonomisi için çok da iyi olmuştur. Ayrıca bu vatandaşlarımız vasıtasıyla Türkiye'ye 50 milyar dolar döviz gelmiştir.'

Muhalefet temsilcilerinin eleştirileri akşam saatlerine doğru bitiyor ve eleştirileri cevaplamak üzere Maliye Bakanı Adnan Kahveci tekrar Meclis kürsüsüne geliyor. Konuşmaları esnasında Demirel'in yurtdışına giden işçilerle ilgili eleştirisine şu cevabı veriyor: 'Evet doğrudur. Yurtdışındaki vatandaşlarımız çalıştıkları ülkelerden Türkiye'ye Sayın Demirel'in de ifade ettiği gibi 50 milyar dolar döviz göndermişlerdir. Lakin bu vatandaşlarımızın bulundukları (çalıştıkları) ülkelerin refahına ekonomik açıdan katkıları 700 milyar dolardan fazladır.'

Evet, bir yanda popülist politikaları ile tanıdığımız Demirel'in tespitleri, diğer yanda hesap kitap adamı Kahveci'nin isyan ve haykırışı.

Özetleyecek olursak; 1950'li yıllarda kırdan kente yoğun göçler başlamış, bu göçler şehirlerimiz sanayileşip te işçiye ihtiyaç duyduğundan değil, kırda bunalan vatandaşlarımızın geçim sıkıntısından ve istihdam arayışından kaynaklanmıştır. 1950'ler boyunca bayındırlık çalışmaları sonucu kısmen ilerleme olsa da istihdam problemi çözülememiş, işsiz nüfus başta İstanbul olmak üzere şehirlerde yığılmaya başlamıştır. 1960 Askeri Darbesi'nden sonra (başta Almanya olmak üzere) Batı Avrupa ülkelerinin de talepleri doğrultusunda başlayan işgücü göçü kısa zamanda kitlesel hale gelmiş, ilk 5 yıl içinde 500.000 civarında vatandaşımız işçi olarak Batı Avrupa kapılarına dayanmıştır.

Adnan Kahveci'nin mealen dediği şudur: Bu işsiz nüfusun dönemin hükümetleri üzerinde oluşturacağı baskıyla ekonomik kalkınmamızı gerçekleştirebilirdik. Çünkü buna mecbur kalmıştık. Fakat yurtdışına işgücü göçünün başlaması ile Türkiye üzerindeki işsizlik baskısı kalkmış, bir de yurtdışından döviz gelmeye başlayınca 1960'lardan 1973 petrol krizine kadar Türkiye yan gelip yatmıştır.

1960'lı yıllar boyunca Avrupa ucuz enerji ve ucuz işgücü ile 2.Dünya Savaşı'nın yaralarını hızla sarıp kalkınırken, Türkiye ise bu ülkelere ucuz işgücü ihraç ederek hem geçici de olsa işsizlik rakamlarını aşağı çekmiş, hem de gelen işçi dövizlerini yatırıma dönüştürmeden yiyerek zaman geçirmiştir. 1973 OPEC ambargosu ile enerji fiyatları birden fırlayınca da 1980'e kadar çalkantılarla geçen yıllar içinde gelsin örtülü darbeler, gitsin koalisyonlar. Ve nihayet 1980 askeri darbesi. Sonrasını zaten biliyorsunuz.

Bugünlere nerelerden geldiğimizi iyi analiz edemez, gereken tedbirleri almazsak en önemli beşerî sermayemiz olan insan gücümüzü bile nasıl heba ettiğimizi anlayamayız. Adnan Kahveci bu ülkenin yetiştirdiği en zeki devlet adamlarından biriydi. Onun tespitleri doğrultusunda insanlarımızın niteliksizi bile bu kadar değerliyse, şu an nitelikli insan gücümüzü nasıl heba ettiğimizi bir düşünün. İşsizlik ve istihdam sorunları nedeniyle göz göre göre ve hem de gönüllü olarak en değerli beşerî sermayemizi gelişmiş ülkelere nasıl kaptırdığımızı görün artık. Kahrolmamak elde değil. Yazık, çok yazık.