Çocuklarda özel alan bilinci gelişmedikçe ve biz yetişkinler bu konuda hassasiyet göstermedikçe, geçtiğimiz günlerde yaşanan o vahşet haberlerden duymaya devam edeceğiz. Çözüm yolları geliştirmek ve koruyucu, önleyici programlar düşünmek yerine, sonuçlar üzerine odaklandığımız sürece çözüm yerine sadece biz yetişkinler kendi hatalarımızı görmezden gelmiş oalcağız.

Hassas bir konu olması nedeniyle anlatması ve anlaşılması zor gibi görünse de aslında nedenler ve sonuçlar tüm çıplaklığıyla önümüzde durmaktadır. En özet haliyle özel alan bilinci geliştirirken öncelikle ne yapmayacağız sorusunun cevabını bulmamız gerekmektedir.

Örneğin; Çocuğa, sen sus bakayım büyükler konuşuyor, kız gibi ağlama erkeksin sen veya kızsın sen, düzgün otur, ayıptır demeyeceğiz. Amcandır, teyzendir ne olmuş vurmuşsa, hadi otur dedenin kucağına, öpsün bir tane teyze huysuzluk etme işte, önce büyükler başlar vb cümleler sarfetmeyeceğiz. Sen ne bilirsin, sen ne anlarsın, sen daha çocuksun, öğretmenin, hocan, anan, baban daha iyisini bilir, ne kadar çok soru sordun yahu, yeter artık, demeyeceğiz. Sık sık anlamazsın sen deyip, üzerine anlamakta güçlük çekeceği derecede soyut şeylerden bahsederek anlamasını beklemeyeceğiz. Annesidir, babasıdır bağırmış canım ne olmuş, her genç kızın başına gelir büyüyünce unutur, abla seni sevdi oğlum ne olacak demeyeceğiz. Mesela, kendimizden makas aldırmıyorsak ondan da makas aldırmayacağız. Kendimiz ulu orta tuvaletimizi yapmıyorsak çocuklara da 'şuracıkta işeyiver' demeyeceğiz. Kendimiz üzerimizi parkta, bahçede değiştirmiyorsak onların da üzerini değiştirmeyeceğiz. Yetişkiniz diye yanlarında her şeyi konuşmayacak, her şeyi izlemeyecek, her şarkıyı dinlemeyeceğiz. Çoluk çocuk işleri bunlar amaann(!) diyerek çocukla çalışan kurum ve kişileri aşağılamayacağız. Çocuk şenlikleri yapıp, erik dalı gevrektir, elin kızı naziktir veya içerim ben burda bu akşam gibi şarkılar, türküler çığırmayacağız. Çocukların da birey olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız. Koşarken düştü diye, birşeyler döktü kırdı diye üstüne bir de biz dokunmayacağız. Sokakta birbirimizi mıncırmadığımız gibi bir çocuk gördüğümüzde "ayy sen ne sevimli şeysin" diye gidip onu da mıncırmayacağız. Kızlara çiçeğim, narinim, prensesim, nazlım, allım, pullum şeklinde, erkeklere aslanım, koçum, ağam, paşam diye seslenmeyeceğiz. Sünnet düğünlerini abartarak çocuklarımızın zihinlerine olağanüstü anlamlar yüklemeyeceğiz…

Ve ya; Otobüste, metrobüste, tramvayda kendimiz ayakta durup çocuğu buyur edeceğiz. Ayıp, günah, cennet, cehennem, terbiye, saygı gibi kendimizde bile cevabı olmayan kavramlardan bahsederken etkin empatik olacağız, üzüldüğü an çocukça gelse de arkasında duracağız. Tek bir damla göz yaşına dünyayı yerinden oynatacağız. Çocukla ilgili çalışan tüm kurumları ve tüm kişileri en güçlü en kıymetli yapacağız. Hatta ülkenin bütün sisteminin tam da merkezine 'çocuk' kavramını koyacağız. Okul servis sürücülerine iyi ödemeler yaparak en iyilerinden seçeceğiz, öğrtemenleri, çocuk doktorlarını, çocuk polislerini, çocuk hakimlerini, çocuk savcılarını, çocuk hemşirelerini, oyuncak satanları ve daha ne varsa çocukla muhatap hepsini en iyilerinden seçip, olağan üstü özel şartlar arayacağız ve en iyi maaşları bu meslek guruplarına ödeyeceğiz…

Daha milyon tane benzer saçmalıktan vazgeçeceğiz. İdam isterken, kazığa oturtalım derken bile benzer şiddet dolu sapkın duyguları taşıdığımızın farkında olacağız. Suçlu taraflarımızı kabul edip kendimize itiraf edeceğiz ve önce biz bilinçli olacağız. Bir de sadece mağdur olan taraf değil, kendi çocuğumuzun mağdur eden olma ihtimalini hesaplayacağız. Tam da bu nedenlerle çocuğu dünyanın merkezine koyacağız. El üstünde tutup baş tacı edeceğiz. Son olarak bu canilerin de bir zamanlar çocuk olduğunu unutmayacağız.