Günümüzde teknoloji her geçen gün gelişiyor ve geliştikçe etkileri de artıyor. Teknolojinin getirdiklerini internetin ne olduğunu tam anlamaya başlamıştık ki 'sosyal medya' denilen bir sanal dünyanın tam ortasında bulduk kendimizi. Çevremize şöyle bir bakalım… Artık insanlar birbirlerinin yüzlerine bakmıyor baktıkları tek şey telefon veya tablet vb. ekranları oluyor. İnsanlar buluşmalar ayarlasalar dahi gözlerini telefonlarından ayıramadığı için sohbet etmeyi bile unutuyor. Eğer sohbet ediliyor ise çoğunun içeriği de kim neyi paylaşmış, kim nasıl giyinmiş, kim nerde ne yemiş vb. konular oluyor maalesef. Ancak tüm bunların içerisinde kaçırdığımız bir şey var oda anın tadını çıkartıp o anı yaşamak oluyor. Oysaki başkalarına yaşamımızı paylaşırken, yaşanmayan an'lar şekillendirmeye başlıyor hayatımızı…

Öncelikle sosyal medyanın ne olduğunu bilmekte fayda var. Sosyalleştiğimiz daha doğrusu insanlar ile iletişimimizi kurabildiğimiz kısım 'sosyal' duygu ve düşüncelerimizi veya yaptığımız eylemleri paylaştığımız kısımda 'medya' kısmını oluşturuyor. Sosyal medya dediğimiz tüm bunların birleşimi olan sanal bir dünyanın içerisinde var olduğumuz paylaşım platformlarıdır. Gelin hep birlikte sosyal ağların bizi nasıl (a)sosyalleştirdiğine ve ilişkilerimize olan etkisine, dijital kimliklerimize beraber bakalım…

Günümüz ilişkilerinden başlayacak olursak ilişkilerin bitiş hızlarına ve bitiş nedenlerine baktığımızda çoğunun 'onun resmini beğenmiş, onu takip etmiş, sahte hesap açarak başkaları ile konuşmuş' gibi sebeplerden oluştuğunu görebiliriz. İlişkiye önem verme, birbirine duyulan sevgi ve saygının azalması, çözüm için çaba sarf etmenin olmadığını görüyoruz. Artık güven duygusunu direk sosyal medya ile ilişkilendirerek ölçmeye başlayan ilişkilerin arttığına da şahit oluyoruz. Ancak unutmamak gerekir ki bir ilişkinin temelini güven duygusu oluşturur. Karşılıklı güven sevgi, saygı ve hoşgörüyü içinde barındırır. Bu noktada çözüm tabi ki sosyal medyayı hayatımızdan çıkartmak değildir. Sorunun çözümünde ise görebildiğimiz, hissedebildiğimiz, sesini duyabildiğimiz kısacası gerçekliğinden emin olduğumuz ilişkileri ön planda tutmaktır. Çünkü gerçek iletişim ekran karşısında yazışmak ve bağ kurmaktan ibaret değildir. Sanal ortamda yakınlık, temas ve duygu paylaşımının olmaması, hayatı gerçek olarak yaşayamamak bir zaman sonra kişinin ihtiyaçlarına cevap verememekten kaynaklı olarak kişiyi yalnızlaştırıyor, asosyalleştiriyor ve hayata karşı olan bakış açısını değiştirmeye başlıyor. Bağımlılık durumu fazla olan ve sanal olmayan bir ilişki kurmaktan korkan, beğenilme duygusunu sürekli hissetmek isteyen kişilerin narsistik, histriyonik ve borderline kişilik yapısına sahip olabileceğini görebiliyoruz. Bu durum zamanla insanlarda tatminsizlik, ilişkilerde de mutsuzluk ve değersizliğe sebebiyet veriyor. Bazen yüz yüze söylenemeyecek şeylerin özgürce sosyal medyada ifade edilmesi yani kişinin dijital kimliğini kullanması sarsıcı olabiliyor. İlişkiye emek harcamak, onu güzelleştirmeye çalışmak için karşılıklı çaba sarf etmek önemlidir. Kimi takip etmiş, kimin fotoğrafını beğenmiş diye zaman harcayıp bu durumu kurgulaştırarak endişe duymaktansa yapıcı olarak ilişkiye sahip çıkmayı denemeliyiz. Unutmamak gerekir ki gerçeklik üzerine kurulan her ilişki sağlam bir binanın temelini atmaya benzer. Hepimize mutlu günler dilerim…