Başka milletlerde olduğu gibi, bizim kültür ve edebiyatımızda da nesirden önce nazım vardır. Nesir hep nazmın arkasından yürümüştür. Yahya Kemal'in deyişiyle, 'Her millette olduğu gibi bizde de kelimeleri şiir canlandırmış, nesir sadece kullanmıştır.' Eski edebiyatımızın hikaye ve romanı kabul edilen mesneviler bile nazmın imkanlarıyla yazılmış, nazmın havasını taşıyan manzum eserlerdir. Uzun yazılmış şiirler (poemler) ve manzum hikayeler de aynı özellikleri taşır. Manzum eserlerin en yaygın olan çeşidi ise elbet şiirdir. Dolayısıyla, manzum ve mensur eserler arasında, muhteva yönünden olmasa bile, şekle ve tekniğe ait özellikler itibarıyla çok yakın akrabalık ilişkileri vardır ve edebiyatımız nazım, nesir, şiir, şiiriyet, şair vb. kavramlarla ilgili olarak söylenip yazılmış ifade ve değerlendirmeler bakımından da oldukça zengin bir edebiyattır.

Sıra, tertip, düzen, sıraya koyma, düzenleme vb. anlamları olan nazım (nazm) kelimesi, edebiyatta 'ölçülü ve kafiyeli mısralar ve belli biçimlerle oluşturulmuş güzel ve etkili söz' anlamında kullanılır. Bu özellikleri taşıyan söz ve yazılara da genel olarak 'manzûme' (manzum eser) denir. Nazmın karşıtı 'dağıtma, saçma, yayma, serpme' gibi anlamları olan nesir (nesr) kelimesidir. Yani 'belli bir ölçü ve ahenge bağlı olmaksızın sadece söz dizimi kurallarına uygun bir şekilde oluşturulan' söz ve yazılara nesir (düz yazı) denir. Bu tür söz ve yazıların genel adı da 'mensûre' (mensur eser) dir.

Eski şiir-yeni şiir tartışmalarının yoğun olarak yapıldığı Tanzimat yıllarında nazım, nesir ve şiirle ilgili görüş beyan eden ediplerin başında, Şemsettin Sami, Muallim Naci ve Recai-zade Mahmut Ekrem gibi isimler gelir. Yeni Türk şiiri onların attığı temel üzerinde kurulup gelişmiştir. Şemsettin Sami'ye göre her nazım şiir değildir. Bir nazmın şiir olabilmesi için, onun, 'şairane' fikirler ve heyecan verici hayaller de ihtiva etmesi gerekmektedir. Muallim Naci'ye göre de şiir 'beliğ', yani (açık, anlaşılır, güzel ve etkili söylenmiş)söz demektir. Nesir ve nazım diye ikiye ayrılan söz, ya beliğdir ya değildir. Ancak beliğ olan sözler edebiyattan sayılabilir. Eğer beliğ değilse, nazım olsun nesir olsun, edebiyattan sayılmaz. Sözün beliğ olup olmadığını herkes anlayamaz; bu olgun ve zevk sahibi kimselerin işidir ve Allah vergisidir. Bir söze şiir denilmesi için, onun önce edebiyattan sayılması icap eder. Bunun için manzum olması yetmez. Çünkü her manzum söz edebiyattan sayılamaz, ona şiir de denilemez. Şiir hem nazım, hem nesir şeklinde olabilir. Bir söze manzum olduğu için 'şiir' denilemeyeceği gibi, mensur olduğu için de 'şiir değildir' denilemez. Biz genel olarak güzel ve etkili sözlere şiir diyoruz. Bunların manzum ya da nesir olmalarına bakmıyoruz. Ama manzum olanlarından daha fazla zevk alıyor ve seviyoruz. Çünkü tabiat, manzum olan şiire, mensur olandan daha çok meylediyor. Bu yüzden de şiirin manzum olması yaygın bir anlayıştır. Oysa şiirin yalnız manzum olması şart değildir, mensur da olabilir. Yeter ki güzel, coşkulu ve etkili söylenmiş olsun. Öyle mensur sözler vardır ki, nice manzumeden üstündür. Birine şiir derken, ötekine niçin demeyelim? Dünyada şiirsiz adam olmaz. Şiir ümit gibidir ve herkesin şiiri kendi zevkine göredir. Hangi sözü şiir telakki ediyorsa, bu adı ona verebilir. Bu zevke ait bir keyfiyettir.

  1. M. Ekrem de nazım, şiir ve nesirle ilgili konularda M. Naci'den pek farklı düşünmez. Şiir kelimesinin anlamını bir hayli genişleten Ekrem'e göre de, şiirin kafiyeli ve ölçülü olması, manzum olması şart değildir; mensur olarak da yazılabilir şiir. Ancak güzel ve etkili söylenmiş olması şarttır. Ekrem'e göre estetik ölçü, şiirin kendisinde değil, okuyucunun üzerinde bıraktığı tesirdedir. Ekrem, insanı düşündüren, hülyalara sevk eden veya hüzünlendiren şiirleri güzel bulur. Ona göre, sanat güzelliğin peşindedir, şiirin gayesi de sadece güzel olmaktır. İlk şartı güzellik olan şiirde, sırayla duygu, hayal ve düşünce güzelliği bulunmalıdır. Şiirde bilhassa duygu güzelliği esastır; diğer ikisi daha sonra gelir. Fakat duygu, hayal ve düşünce güzelliklerine birlikte sahip olan şiirler, çok daha güzeldirler.

Edebiyatımızın sonraki dönemlerinde de, şiir ve nazım kavramaları ile ilgili görüş ve anlayışlar, pek fazla değişmemiş, sonraki devirlerin hemen bütün şairleri, kendi poetikalarını oluştururken bu ilk teorisyenlerin görüşlerine genel olarak hep bağlı kalmışlardır.

Ünlü şair Charles Baudelaire, 'Şiirin ilkesi insanın üstün bir güzelliği aramasıdır.' der. O sebeple, ister manzum ister mensur olsun, duygu, düşünce, hayal ve dil gibi unsurları ustaca kullanabilen her şair, onlardan 'üstün bir güzelliğe' ve coşkun bir lirizme sahip şiirler çıkarabilir. Şiir bütün unsurları ile mükemmel bir bütündür, sağlam bir yapıdır. Şiirin taşıdığı bütün güzelliklere, ancak bu mükemmel yapının kapısından girilebilir. Önemli olan şairin işte o kapıyı açabilmesidir.