Bu gün bayram, Türk İslam Aleminin, Milletimizin ve Samsun'lu hemşerilerimin bayramını tebrik ederim.

Çocukluğumdan günümüze hep düşünmüşümdür, bayram nedir ve neden kutlanır diye. Bayram şekilsel bir sevincimi ifade etmeli mi yoksa altında yatan manayı mı düşündürmeli? Genelde iki tür bayramımız var, dini ve milli, ancak özüne baktığımızda tüm bayramların benzer özellikleri vardır. Milli bayramları ele alalım, bayrama geliş sürecinde yaşanan zorluklar, sıkıntılar ve mücadeleler, sonunda başarıya ulaşmanın sevinci olan bayram. Diğer bir ifade ile geçmişinde mücadelenin, zorluğun ve sıkıntının yaşanmadığı bir bayram yok. Bir yokuşu tırmanışın mutluluğu zirveye çıkmada ve inişe geçmededir. Dini bayramlarımızda da benzer kompozisyon görebiliriz. Ramazan bayramı, 11 ay yaşadığımız rehavetin sonucunda, bir ay manevi dünyamızı terbiye, nefsimizle mücadele ve sonunda yeniden doğmuşcasına arifeye ulaşma ve başarmanın mutluluğu bayram, Kurban bayramı, İbrahim peygamberin imtihanı, Hz. İsmail'in teslimiyeti ve Yüce Rabbimin müjdesi, bağışlanma sonucu yaşanan sevincin ifadesi. Madalyanın iki yüzü, bayrama geliş sürecinin bize anlattığı ve bayramın bize anlatması gerekenler.

Bayramları kuru bir sevinç olarak kutlamaya başladık, zorunlu merasimler, mecburi ziyaretler, ve ritüele dönüşen davranışlardan öte geçemez olduk. Aslında her bayramın sosyolojik analizini yapmalı, bize hatırlattıklarını ve öğrettiklerini tartışmalıyız. Günümüzde sosyal medyanın evlerimize hakim olduğu, modern hapishanelere dönen yuvalarımızda, çocuğun anne ve babayı görmediği, iki cümle sohbetin edilemediği, sofralarımızda bile cep telefonlarını elimizden düşmediği, ailemize esirgediğimiz beş dakikayı beş saat sosyal medyaya ayırdığımız bir yaşam şeklinden yeniden aile olmanın, insan olmanın hatırlandığı fırsatlar olmuştur bayramlar. Arife günü kabir ziyaretleri geçmişi hatırlamanın, geçmişi yad etmenin zemini, hastane ve yaşlı ziyaretleri, ne oldum değil ne olacağımın düşünülmesine fırsat tanıması, bayramlaşma ve dost ziyaretleri yeniden aile ve toplum olabilmenin hatırlandığı, yaşanan onca sıkıntıya rağmen sevincin insanların birbiriyle kaynaşmasında olduğunun idrak edildiği zaman dilimleri olmalıdır. Başta kendimize ve çocuklarımıza bunu hissettirmeli ve yaşatmalıyız, yoksa bayramlar zoraki ziyaret ve mecburi gülüşlerden öte geçemez, anlam ve manasını kaybeder, bize bir şey veremez.

Bu bayramı fırsata dönüştürelim, yeniden aile olmanın temellerini inşa edelim, evimizde ve yuvamızda sıcaklığı, dostlarımızla birlikte olmanın mutluluk ve gücünü yaşayalım, yaşatalım. Çat kapı ziyaretlerin verdiği güveni ve zorda kaldığımızda çalacağımız bir kapı varmış demenin mutluluğunu çocuklarımıza yaşatalım. Şehirlerde, apartman hayatında kapı komşusuna merhaba diyemeyen anlayışın yerine, komşuluğun her şey demek olduğunu hatırlayalım. Bundan sonra dini veya milli tüm bayramları aynı anlayışla kutlayalım. Bayramların bize anlattıklarını ve öğrettiklerini düşünelim, yaşayalım ve yaşatalım. Çocuklarımız elinde naylon poşetlerle mahallede her kapıya giderek şeker toplamanın onlara kazandırdığı cesaret, sosyal ilişki ve özgüven sevincini yaşamanın ne demek olduğunu anlasın, anlatalım. Bayramları gerçek bayrama dönüştürenlerden olmak dileği ile Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.

Prof. Dr. Yusuf DEMİR

OMU Ziraat Fakültesi