Doğa mı teknoloji mi?

Maden mi toprak mı?

Orman mı park mı?

Su mu baraj mı, HES mi?

Ekoloji mi ekosistem mi?

Tarım mı sanayi mi?

*

Son 250 yılda artarak süren ve çeşitlenen bu soruların yanıtını bulmak zor, ama görmek kolay.

*

Toprağa, su'ya, ormana, havaya hükmetmeye başlayan insan, yaklaşık 2,5 milyon yıl önce yaptığı Oldovan Baltasından beri teknolojiyi kullanıyor.

Teknolojiyi kullandıkça gelişiyor; yaşam süresi ve kalitesi artıyor.

Hemen her şeye hükmediyor artık!

Hükmettiği her şeyin doğallığını, orijinalliğini bozuyor; eskiye döndüremiyor.

Hal böyle olunca da el attığı her şeyi tüketiyor, kırıyor, döküyor.

Hele son 2,5 asırdır sanayileşmeyi keşfettikten sonra, bunun dozunu artırarak devam ediyor.

Teknoloji çılgınlığı, tüketim çılgınlığına; tüketim çılgınlığı ise doğaya yöneliyor.

Biriken sermaye, sanki kesilen damardaki kan gibi yerinde durmuyor.

Fabrikalardan çıkıp, şehirlerin fiziksel yapısına saldırıyor.

Bıraksanız bin katlı yapılar yapacak; bir m2 ayak basacak yer bırakmayacak.

Binalardan, apartmanlardan hırsını aldıkça bu defa kırsal'a, köylere, ormanlara, su'lara, ova'lara, mer'alara-otlaklara, dağlara, taşlara saldırıyor.

Hiç gözünün yaşına bakmıyor: ne insanların, ne balıkların, ne Serçe'lerin ne de çiçeklerin.

Öylesine bir açlık ki bu, 'az öteye git desen' ya arabanın üzerine çıkıp tepiniyor, ya da ODTÜ'de ' hocam ne olur kesme o ağacı' diye yalvaran çocukların üstüne yürüyor.

Oysa hiç düşünmüyor: 'Risk toplumunda' beraber yaşıyoruz diye.

Düşünmüyor: çünkü ne kadar yıkılır, ne kadar bozulursa orayı da ben yapıp, sermayeme sermaye katarım zannediyor.

Altında kalmak ona göre değil.

Sanki!

ERGİN KAHVECİ

08.07.2019

KÖŞE ADI: KIRMIZI KALEM