Eğitim sisteminde yine bir değişiklik yapılacağının tartışıldığı günlerdeyiz. Yakın zaman önce Sayın Bakan konu ile ilgili gerekli açıklamaları yaptı ve bu yeni dönemde 'Sanat Tarihi' adıyla bir ders okutulacağından da söz etti. Sanat ve sanat tarihi eğitimi bizim eğitim sistemimizin önemli eksikliklerinden biridir. O bakımdan, henüz hangi sınıflarda ve nasıl bir müfredatla okutulacağını bilemediğimiz böyle bir dersin okutulması, gerçekten çok isabetli ve faydalı olacaktır. Eğer imkanı varsa ilkokul, ortaokul ve liselerin her sınıfında zorunlu bir ders olarak okutulmalı ve elbet öğrencilerin yaşına ve sınıfına göre dikkatle ve özenle hazırlanmış, güzel sanatların her dalına yer veren kapsamlı bir müfredat uygulanmalıdır. Böyle bir dersi okutmaktan amaç, elbet ilgili sanat ve sanatçı hakkında klişe haline gelmiş birtakım teorik bilgiler vermek ve onları ezberletmek değil, çocuklarda ve gençlerde estetik bir zevk ve heyecan duygusu geliştirmek, onların sanat eğilim ve yeteneklerinin önünü açmak ve zenginleştirmek olmalı, teori ile uygulama birlikte yürütülmeli, mümkün olduğu kadar çocuklar sanat ürünlerinin kendisi ile bizzat yüz yüze getirilmeye çalışılmalıdır.

Millî kültürümüzün beslendiği temel kaynakların başında gelen ve birçoğu bugün maalesef unutulmakta olan geleneksel el sanatlarımız asla ihmal edilmemeli, onlara ayrı bir özen gösterilmelidir. Tarih boyunca sanat ve (hatta zanaat) adına ortaya koyduğumuz bütün değerler yetişmekte olan nesillere tanıtılmalı ve sevdirilmelidir. Bu onların dünya sanatını ve sanatçılarını sevip öğrenmelerine bir engel teşkil etmez. Onu da öğrensinler. Öğrenmeleri de gerekir. Çünkü yeni bir şey üretme, ortaya bir eser koyma işi olan sanat, evrensel bir değerdir. Ama onlar, önce kültür ve medeniyetimizin temel harcında önemli bir yeri olan mûsikîmizi, mimarimizi, diğer el ve halk sanatlarımızı çok yakından tanımalı ve sevmelidirler. 'Bizim öz mûsikîmizin' ölümsüz nağmelerini, türkülerimizi ve manilerimizi dinleyerek büyümeli, süsleme sanatımızın, minyatürün, çiniciliğin, ebrunun, hat sanatının, tezhibin, gergefte nakış işlemenin, tezgahta halı, kilim, hasır ve kumaş dokumanın inceliklerini ve sırlarını kavramalı, mühendis ve mimar adaylarımız Koca Sinan'ı çok iyi tanıyarak ve öğrenerek işe koyulmalıdırlar. Bunun için de ilköğretimden itibaren düzenlenecek eğitim amaçlı gezilerle çocuklara ve gençlere tarihî mekanlar ve eserler, Yahya Kemal'in 'şanlı mezarlıklar' olarak nitelediği müzeler, kütüphaneler sık sık gezdirilmeli ve tanıtılmalıdır. Yeni nesillerin millî kimliği ancak böyle gelişir, onların kültür ve tarihle bağları ancak böyle kurulur ve böyle pekiştirilir. İlhamını gelenekten ve geçmişten alan her gerçek sanatçı, ortaya koyduğu eserlerle yeni nesillerin ufkunu açar, onları sağlam kültür köprüleriyle birbirine bağlar. Bu bağ koparsa millî hayat tehlikeye girer. Gelenekten kopuk, ondan beslenmeyen her yenilik, köksüz ağaç gibidir, kısa zamanda yok olur gider. Zira ağaç gıdasını köklerinden alır. Bugün ebru, tezhip ustaları, hattatlar, hatta berberler, terziler, marangoz, kaporta ve motor ustaları, demirci, bakırcı, kalaycı vb. gibi ustalar, yetiştirmek için çırak bulamamaktan yakınıyorlar, dolayısıyla bu alanlarda yeni ustalar da yetişmiyor. O itibarla, sanatın ve zanaatın her dalında yeni ustalar yetiştirmenin yolları aranmalı, gerekli imkanlar hazırlanmalıdır. Bunun için ahilik teşkilatımıza benzer bir sistemi hayata geçirmeyi bile düşünmeliyiz.

Tarih boyunca ortaya koyduğu bütün kültürel değerleri, bilgi dağarcığını ve yaşadığı tecrübeyi yansıtan her türlü sanat eserlerini, yetişmekte olan nesillerine aktaramayan milletler hafızasını kaybediyor demektir. Çünkü bunlar millî kültürün can damarını oluştururlar. Eğer bunlar yozlaşır, unutulur ya da yeni nesillere doğru bir şekilde tanıtılıp öğretilmezlerse, millî hayatın tabiî akışı durur; millet çözülür ve dağılır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Her çeşit kültür ve sanat eseri, millî hayatı zenginleştiren, besleyen ve onu yarınlara taşıyan vazgeçilmez bir değerdir. Nesiller bunlar vasıtasıyla birbirine bağlanır, tanışır ve kaynaşırlar. Sağlıklı bir toplum yapısı da ancak böyle teşekkül eder ve süreklilik kazanır. Cemil Meriç'e göre, 'Milleti yapan mazidir.' Ünlü İngiliz devlet adamı Winston Churchill de, 'Ne kadar geriye bakarsanız o kadar ileriyi görürsünüz.' demektedir. Evet, mazi bir gerçektir. Biz istesek de istemesek de o vardır. En akıllı yol, onu inkar etmek değil, yeniden keşfetmek ve geleceği inşa ederken ondan faydalanmayı bilmektir.