Bir tren vagonu, kontrolden çıkmış, raylarda hızla ilerliyor, epeyce aşağıda ise beş işçi ray onarımıyla uğraşmakta. Siz ise yakından geçiyorsunuz ve hepsinin öleceğini hemen anlıyor ama bu arada yanı başınızdaki makasa müdahale ederek vagonu tek bir kişinin öleceği biçimde yönlendirebileceğinizi de fark ediyorsunuz. Ne yaparsınız? Soruda herhangi bir tuzak ya da gizli bilgi olmadığını varsayarak düşünürseniz. Siz de çoğu insan gibiyseniz, müdahalede bir an bile tereddüt etmezsiniz: Bir kişinin ölmesi, beş kişinin ölmesinden iyidir nasılsa, öyle değil mi? Oldukça doğru bir seçim. Şimdi açmaza ilginç bir ekleme yapıyoruz; Aynı vagon yine aynı raylardan geçiyor ve yine aynı beş kişi tehlikede. Ancak bu sefer siz, olayı rayların üzerinden uzanan köprüde izliyorsunuz ve yakınlarınızda da çok şişman bir adam var. Fark ediyorsunuz ki eğer onu aşağı iterseniz, vücudu treni durdurup o beş işçiyi kurtarmaya yetecek irilikte. Peki, onu iter misiniz? Eğer çoğu insan gibi düşünüyorsanız, masum bir insanı öldürmek fikri sizin de tüylerinizi diken diken edecektir. Ama bir dakika! Bunu, bir önceki seçimden bu kadar farklı kılan nedir? Yaptığınız şey, yine beş yaşama karşılık bir yaşamı feda etmektir, dolayısıyla işin aritmetiği iki durumda da aynıdır. Şöyle hızlı bir açıklamaya girişirsek, gündelik kararlarımızın büyük bir çoğunluğunu, alnımızın hemen arkasına isabet eden beyin lobumuzun dorsolateral prefrontal korteks denen kısmıyla alırız, isminin çokta bir önemi yok ama işte bu kısım aynı zamanda, bizim vagon ikilemimizdeki birinci senaryoyu cevaplamada kullandığımız kısımdır. Bu kısım, gündelik diğer kararlarımızda olduğu gibi, neyi yaparsam daha çok fayda sağlarım? sorusuyla karar aldığımız kısımdır. Bu nedenle, bu kısım, vagon ikilemi örneğinin birinci senaryosu için fazlaca tereddütte kalmadan alınan kararın merkezidir. Ancak, ikileminin ikinci senaryosu için alınacak karar o kadar da kolay görünmemektedir zira bu durumda, beynimizin singular korteks denen yerin ön kısmı devreye girmektedir. Bu kısım, gündelik hayatımızda aldığımız faydacı kararları denetleyen ve gerektiğinde bloke eden yerdir. Diğer bir ifadeyle burasını vicdan, ahlak, edep gibi zihinsel mekanizmalarla bizi yönlendiren bölgesi olarak da adlandırabiliriz. Bu nedenle, adamı köprüden atma senaryosu gündeme geldiğinde; cinayet işleme duygusu, cezalandırılma korkusu, kendimizi katil gibi hissetme ve benzeri duygular ön plana çıkmaktadır. Kant geleneğini izleyen felsefeciler, iki seçim arasındaki farkın, insanların nasıl kullanıldığında yattığını savunur. Birinci senaryoda yaptığınız, kötü bir durumu (beş kişinin ölümü) daha az kötü bir duruma (tek kişinin ölümü) indirgemektir. İkincisinde ise, köprüdeki adamı belirli bir amaca hizmet eden bir araç olarak kullanmaktasınızdır. Bu, felsefe literatüründe popülerlik kazanmış olan bir açıklamadır. Joshua Greene ve Jonathan Cohen adlı nörobilimciler tarafından önerilmiş bir diğer açıklama da şudur; fark, bir insana 'dokunmak', yani onunla yakın mesafeden etkileşim kurmakla ilgilidir. Aynı soru, köprüdeki adamın, bir düğmeye bastığınızda açılan bir kapak yoluyla aşağı düşmesini olası kılacak biçimde kurulduğunda, oyunu adamın düşmesi yönünde kullanan epeyce kişi çıkacaktır. Adamla yakın temasta bulunma düşüncesi, bir nedenle insanları onu ölüme itmekten caydırmaktadır.
Neden mi? Çünkü bu tür bir kişisel etkileşim, duygusal ağları harekete geçirir; problemi soyut, kişiler üstü bir matematik problemi olmaktan çıkarıp kişisel ve duygusal bir karara dönüştürür. Beyin görüntüleme teknikleri, vagon problemini düşünen insanlarda şu bulguları ortaya çıkarmıştır: Köprü senaryosunda, motor (hareketle ilgili) planlama ve duygularla ilgili alanlar etkinleşirken, makas senaryosunda etkinleşen beyin bölgeleri, akılcı düşünmede rol oynayan bölgelerden ibarettir. Dolayısı ile Bu sonuç, son yüzyıl için daha büyük bir sorun olarak kabul edilmek zorundadır zira günümüz şartlarında duygularımızın müdahale etmesine olanak tanımadan birçok karar verebilecek durumdayız. Dünyanın kontrolünde bizden daha sorumlu olan kişiler de bu durumdalar! Fiziksel yakınlık olmadığı için, duygusal etkilerin de eriyip gitmesini 'korkunç bir gerçek' olarak adlandırabiliriz zira bu durum savaşların da daha kolay hale gelmesini sağlamıştır. Bu, kolaylıktan hareketle 1960'lı yıllarda bir siyasi düşünür, nükleer savaşı başlatacak düğmenin, ameliyatla Başkan'ın en yakın arkadaşının göğsüne yerleştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Böylece, Başkan dünyanın öbür ucundaki milyonlarca insanı yok etmeye karar verirse, önce arkadaşına fiziksel zarar vermesi, düğmeye ulaşmak için onun göğsünü yarması gerekecektir. Bu durum, en azından karar verme sürecinde duygusal beyin sistemlerini de devreye sokacak, kararın kişiler üstü doğasının önüne geçmek mümkün olacaktır.