'İnsan ya mütevazileşerek olgunlaşır ya da ukalalaşarak'.

Bu söz benim için beylik sözdür.

Gündem bayram olunca hatırlamak, hatırlatmak iyi olur.

*

Mütevazilik yani alçakgönüllülük bir yetkinlik midir yoksa bir yetersizlik midir?

Peki, ukalalaşmak bir yetersizlik midir yoksa bir yetkinlik midir?

Hiç düşündünüz mü?

*

Bana göre alçakgönüllü olmak için yüksek dağlardan inmek lazım.

Yüksek dağların kar'ından, fırtınasından, soğuğundan tepe tepe kullanıp inmek!

İyi bir seleksiyonla, iyi bir genetik seçimle, yüksek dağın havasına dayanıklı doğmak lazım.

Önce iyi bir aileye, çevreye; iyi bir sosyal-doğal ekosisteme sahip olmak gerekir.

Soyutluktan uzak bir 'erken-geç çocukluk dönemi' geçirmek lazım.

12 yaş civarına kadar, 'yaparak-yaşayarak-görerek bir öğrenme' süreci içinde sosyalleşmek lazım.

Dogma ve baskınlardan uzak; sen anlamazsın, bilmezsin, söyleneni yap, itaat et, olmaması lazım.

Vee, çok okuması lazım.

Önce işini, sonra sosyal çevresini, sonra toplumunu, sonra ülkesini, sonra dünyayı anlaması lazım.

Bir yerlerde mutlaka düşünce ve düşünüş bilimleri ile tanışması lazım.

Ki; sokak felsefesi yerine gerçekten felsefe yapabilsin.

Ne, neden, niçin sorularının yanıtlarını aramadan birey olunamayacağını anlaması lazım.

Ne, neden, niçin sorularının yanıtlarını nerede, nasıl ve ne şekilde bulabileceğini bilmesi lazım.

İşte o zaman yüksek dağlardan yara bere içinde dahi olsa, alçak iniş yapar.

İşte o zaman mütevazi olmayı alçaklarda kalmak değil, yükseklere bakmak olarak görür.

Böylelikle, belki mütevazileşir eninde sonunda; ama, işte o ama var ya ama, asıl başka bir tehlike onu bekler, orada: Ya toplumsal mesafe tuzağına düşer, ya da enayi, ya da saf, ya da suistimale açık insan olmak; öyle görülmek ve öyle sanılmak durumu ile karşı karşıya kalır.

Mütevaziliğin, alçak gönüllülüğün sınırı burasıdır işte.

O sınıra kimsenin çarpılmasını arzu etmem. Hele ki ukalalaşarak olgunlaşmış birine.

Para, güç, çevre, feodalite, din, otorite, bürokrasi, siyaset ne yolla gelmişse gelsin, yüksek dağların fırtınasına kapılarak yelkenleri doldurmuş ise aşağıdan gelen sıcak havanın onu nasıl dibe çektiğini anlamaya ne vakti olur ne de anlayacak aklı.

İşte bir toplumun nereye, nasıl ve ne şekilde gideceğini belirleyen sosyo-psikolojik öğe de budur.

Ne kadar çok mütevazileşerek olgunlaşan insan var, ne kadar çok ukalalaşarak olgunlaşan insan var.

Kim, kimi, kimin yanına çekerse, toplum o olur.

O yüzden düşünürlerin, düşünce adamlarının, aydınların, sanatçıların, ozanların, şairlerin, estetikçilerin, koleksiyoncuların çok olduğu toplumlar demokrasiyi, demokratik saygı ve sevgiyi yaşar.

Her gün bir bayramdır; onların caddelerinde, sokaklarında.

Her gün bir neşe, bir eğlencedir; mekanlarda, meskenlerde, konaklarda.

Her gün sevgidir, saygıdır; müzisyenin tını'sında, tiyatronun sessizliğinde.

Ve her gün bir ödüldür, çocukların avuçlarında, alınlarında.

Alçakgönüllülük, mütevaziliktir gülümseyen yüzlerde, selamlayan bakışlarda.

Haa, bunların hepsi hayalperestlik ve enayiliktir diyen varsa ukalalaşarak: Ona bayram, sadece bir isim, bir şekil, bir ad ya da bir semboldür.

Abartarak…

Ergin KAHVECİ

13.08.2019

Köşe Adı: KIRMIZI KALEM