Samsun ne kadar büyük bir nimetin tamda orta yerinde. Bir yanda Kızılırmak, Bafra Ovası, diğer yanda Çarşamba ovası ve Yeşilırmak. Samsun tatlı su kaynaklarına yakın, vatandaşın taze sebze ve meyveye, hayvansal ürünlere erişimi kolay. Peki, bunun ne anlama geldiğinin tam olarak farkında mıyız?
***
Dünya nüfusu giderek artıyor, bu nüfusu besleyecek gıda miktarı giderek azalıyor. 2000 ile 2050 yılları arasında tatlı su talebinin yüzde 55 oranında artış göstermesi öngörülüyor. Araştırmalara göre tatlı suyun yüzde 70'i tarımda kullanılıyor. Kuyu sularının da tarımda kullanılması tüm dünyada yer altı sularının yok olmasına neden oluyor. İçilebilir bir damla suyun değerinin petrolle; genetiği değiştirilmemiş sağlıklı tarım ürünlerinin altınla yarışacağı günler çok uzak değil.
***
Peki, ülkemizde durum ne?
Hemen cevap vereyim, maalesef Türkiye tarımda hala taş devrini yaşıyor.
Ürünü para etmediği için sürekli tekrarlanan domatesleri karayoluna döken çiftçi görüntüleri hafızamızda. Yapay zekâ gibi büyük datayı verimli işleme olanaklı bu sistemde ne kadar başarılı kullanılabiliyor? Çiftçi bilimsel verilere göre mi yoksa söylentiye göre mi ürün ekiyor? Bu soruların cevabını 'maalesef' iyi biliyoruz. Yerel ziraat örgütlerinin çiftçinin sorunlarıyla ilgili bilgilendirme toplantıları genelde destek ve taban fiyatlarından yakınma şeklinde geçiyor.
Oysa ki Türkiye'de başlı başına bir zenginlik kaynağı olmaya aday tarım ve hayvancılık için çok farklı bir motivasyon ve heyecan gerekli.
Aslında yakın dönemde iyi niyetli denemeler olmadı değil. 2015'de Ankara'da 5 yıldızlı bir otelde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker yönetimindeki bir toplantıda Tarım Sektörü Entegre Yönetim Bilgi Sistemi'nin dünyada ilk kez Türkiye'de uygulanacağı açıklanmıştı. Teknolojiyi tarımla entegre etmeyi hedefleyen proje daha sonra nedeni bilinmez bir şekilde rafa kaldırıldı. Ne yazık ki ülke için faydalı olabilecek projeler, iyi araştırılırsa fark edilecek ki ülke tarihinde sürekli engellenmiş.
***
Bu noktada Ziraat örgütlerine büyük görev düşüyor. Ülkenin bana göre 'en önemli' üreticilerinin temsilcilerinden oluşan bu sivil toplum örgütleri siyasal iktidara kendi gücünün farkında olarak üreticinin temel sorunları bazında baskı yapması gerekiyor. Bu örgütler teknolojinin, endüstri 4.0'ın tarımsal üretime nasıl aktarılabileceği gibi konuları gündemine almalı ve üreticiyi bu konularda motive etmeli. Maliyetlerin giderek arttığı ülkemizde maalesef üreticinin bu konularla ilgilenecek hali pek yok. Çoğu çiftçi çoktan üretimi durdurmuş, arsasını satma, imara açma derdinde. Yazık etmeyelim bu topraklara. Farkında olmasak da gücümüzün kaynağı bu topraklarda.