İşletme bilimi, kimi bilim adamları tarafından bilim dalı olarak kabul edilmezken belki de disiplinler arası en çok çalışılan bilim dalıdır. Bu yüzden işletmeci olmak çok zordur. İşletme, bu temel özelliğinden dolayı artık hayatın birçok alanında karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde 1980’den başlayarak inanılmaz bir gelişim yaşandı. Ara dönemlerde büyüme rakamlarımız arzu edilen seviyelerde olmasa da ülkemiz diğer gelişmekte olan ülkeler arasında sıyrılmış ve dünyada önde gelen tüm ekonomi ve finans kuruluşları tarafından yapılan sıralamalar içerisinde yerini almıştır. Başka bir açıdan olaya bakacak olur isek sıralamayı hangi kuruluş yaparsa yapsın ülkemiz tüm sıralamalarda yerini almaktadır.
1990’lı yıllara geldiğimiz zaman karşımıza çıkan en büyük gelişme ise Gümrük Birliği’ne girmemiş olmamızdır. Gümrük Birliği’nin ekonomimiz açısından çok fazla katkısı olmuştur. Gümrük Birliği’nin hayatımıza getirdiği en büyük kavram ise rekabet olmuştur. Çünkü tüketicinin artık önünde tercih edebileceği markalar ve ürünler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu tarihe kadar ülkemiz dışa kapalı ekonomiyi benimsemiş olduğu için tüketicinin elinde sadece yerli ürünler var idi. Gümrük Birliği’nden sonra ülkemize yabancı markalar da girmeye başladı. Bu durum elbette mağazacılığın kurallarını baştan aşağıya değiştirdi. Çünkü artık Ulus, Kızılay gibi işlek caddelerde yerli markaların dışında da dükkanlar açılmaya başlandı.
Bu ilk başlarda bu duruma hazırlıklı olmayan işletmeleri, elbette olumsuz etkiledi. Çünkü artık tüketicinin elinde başka markalar da vardı. Gümrük Birliği meselesi, aynı zamanda yabancı mala aç olan tüketicinin de tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Çünkü her tüketici gibi Türk tüketicisi de yeni şeyler denemek konusunda elbette meraklı idi. Bunun en doğal örneklerinden birisi Lada markalı araba için geçerli oldu. Lada marka almak isteyen otomotiv tüketicisi 6 ay beklemek durumunda kaldı.
Bu durum zaman içerisinde elbette ki normal seviyelerine yerleşti. Bugün de herhangi bir kentte AVM veya başka bir yer açıldığı zaman tüketici hemen gidiyor ve deniyor. İşletmeci, bu durumdan çok mutlu olsa da işletmeciyi daha fazla mutlu edecek olan şey söz konusu kazancın sürdürülebilir olmasından geçmektedir.
Bu zamanlara kadar tedarik zinciri içerisinde en önemli aktör üretici firma iken rekabet kavramı ile birlikte tedarik zinciri içerisinde egemenlik yer değiştirdi ve perakendeci bu zincirin en önemli oyuncusu haline geldi.
Perakendeci, bu dönemde öyle bir hale geldi ki sistem tümüyle perakendecinin kontrolünde işler hale geldi. Dolayısı ile işletmeler de bu fırsatı kaçırmak istemedi ve perakende sektöründe çalışan şirket sayısının artmasına neden oldu. Bugün geldiğimiz noktada perakende sektörünün büyüklüğü 2014 yılı rakamları ile dünya genelinde 16 trilyon dolar seviyesine gelmiştir. 2015 yılında ise bu rakamın 22 trilyon dolar seviyelerinde gerçekleşeceği beklenmektedir.
Türkiye’de ise 421 milyar dolar seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de sektör yıllık ortalama % 10 oranında büyümektedir. Rakamlar da aslında perakende sektörünün ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
1990’lı yılların sonlarında hayatımıza internetin de girmesi ile birlikte hizmet sektörü de şekil değiştirmeye başladı. Çünkü tüketici mağazaya gidip gördüğü ürünü artık internette görebilir hale gelmiş idi. Özellikle 2000’li yıllar ile birlikte bilgisayar ve internet kullanıcı sayısının artması ile birlikte perakendecilik de yapısal olarak değişmeye başladı. Bu dönemde perakendecilikte önemli olan unsurlardan bir tanesi reklam olmuştur. Reklamı çok yapılan ürünler tüketici tarafından daha kolay anımsanmakta ve satın alma karar verme sürecinde bu hatırlama devreye girmekte ve tüketiciyi satın almaya yöneltmeye başlamıştır.
Tüketici kanununun devreye girmesi ile birlikte perakendecilikte artık perakendecilerin tahtları sallanmaya başlamış ve bu tahta tüketici oturmaya başlamıştır. Tüketici artık seçme özgürlüğünü yasal olarak da teminat altına almış ve tedarik zinciri içerisinde zincirin en önemli halkası haline gelmiştir. Rekabet bu krallığın oluşmasına zemin hazırlasa da kanunların da tüketici lehine çıkmaya başlaması, tüketici mahkemelerinde tüketicilerin lehlerine verilen kararların fazla olması; bu anlamda tüketiciler karşısında daha dikkatli davranmak zorunda bırakmasına neden olmuştur. Bu gelişmelerden sonra egemenlik kayıtsız şartsız tüketicinin eline geçmesine neden olmuştur.