Covit-19 salgınıyla birlikte bir çoğumuzun yaşam tarzı, öncelikleri değişti. Gerek salgına yakalanmamak için verilen mücadele gerekse yakalandığında yaşanılan psikolojik süreç tüm insanlığı  yordu. Medicana Samsun Hastanesi Uzm. Klinik Psikolog Dila Soğancı, Haber Gazetesi'nden Onur Erol'un salgın sürecinin psikolojik yansımasına dair sorularını yanıtladı.

EROL: Pandemi ilk günden bugüne dek, psikolojik olarak toplumu ve bireyleri nasıl etkiledi? Pandemiden önceyi ve sonrayı kıyasladığınızda hasta sayınızda farklılık var mı?

SOĞANCI: Pandeminin ilk döneminde (normalleşmeden önceki kısım) yoğun çalışan kitle kısıtlamalardan memnundu aslında. Ev içine, aile yaşantısına, kendine zaman ayırabiliyordu, yoğun çalışma temposundan uzak kalmak dinlendirici bir etki de sağladı. Fakat şu an süreç sıkıntılı geçiyor. Umutsuzluk duygusuyla mücadele etmek zorunda kalınıyor. Yoğun mesai saatleri olan kişiler en başta kendi kişisel ihtiyaçlarına yetişemiyorlar. Ebeveyn olup çalışanlar çocuklarını okula yollamak istemeseler bile mecbur yolluyorlar. Şu an ki süreçte insanlar olumsuz duygularla daha çok mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Danışan sayıma baktığımda hemen hemen aynı belki biraz artmıştır fakat başvuru nedenleri değişiklik gösterdi.

EROL: Pandemiden psikolojik olarak etkilenen ve/veya etkilendiğini düşünerek size gelen kişileri göz önüne aldığınızda kişilerin en büyük problemi nedir?

SOĞANCI: Aslında toplum olarak anormal bir duruma normal tepkiler veriyoruz. Daha önce yaşamadığımız, bilmediğimiz bir süreçten geçiyoruz, tecrübe sahibi oluyoruz. Herkes kaygılanıyor, korkuyor, mutsuz hissediyor sadece bu gibi duyguları ne kadar yaşadığımız ve hayatımızı ne ölçüde etkilediği önemli. Pandeminin ilk zamanlarında anksiyete bozuklukları, uyku problemleri, travma sonrası stres bozukluğu, doğum sonrası depresyon, depresyon, panik atak, obsesif-kompülsif bozukluk ile gelen danışanlarım varken şu an bu patolojilere sanal oyun bağımlılığı da eklendi.

EROL: Bu salgında insanların önce işsiz kalması, devamında eklenen geçim sıkıntısı kişide ve aile yaşantısında ne gibi etkiler yaratır- yaratabilir?

SOĞANCI: Çaresiz,  umutsuz ve mutsuz bireyler, insanoğlunun belirsizlik hissiyle çok zor mücadele eder.  O gri alanda kalmak kişilerin büyük bölümünü depresif bir ruh haline sokuyor. Kendilerini elleri kolları bağlanmış hissediyorlar. Burada kişilerin problem çözme becerileri de devreye giriyor fakat kişinin yaşadığı durum ve koşullar çok önemli.

EROL: Kişilerin kısıtlamalar ile sosyal hayattan kendilerini soyutlamak zorunda kalmaları ve diğer insanlarla arasına bir pandemi duvarı örmek durumunda kalması içten içe bir hapsolmuşluk duygusu yaratır mı? Bu durum kısa/orta ve uzun vadede insanda ne gibi etkiler yaratır?

SOĞANCI: Sarılmak neydi? Toplum olarak sevgimizi dokunsal olarak göstermeye alışığız. Bu nedenler insanların temasının kesilmesi kişileri oldukça zorladı. Pandemi döneminde en zorlandığımız şey zaten hapsolmuşluk hissi. Yasak denildiği anda evde oturmak bunalttı oysaki bir gün önce yasak yoktu ve kişi yine evdeydi. O kelime kişilere kendini sıkışmış hissettirdi. İnsanlar temassız yaşamaya alıştı sarılmak, öpmek, tokalaşmak bu gibi eylemler pandemiden sonra da hayatımızda seyrekleşebilir. İnsanlarla tokalaşmak veya öpmek zorunda olmadıkları için mutlu olan insanlar da var. Yani konu insan olunca net bir şey söylemiyor, parmak izi gibi bir kişiyi  temassızlık çok mutsuz ederken diğer bir kişi yaşasın zaten hiç sevmezdim diyebiliyor.

 EROL: Bu salgının etkilerini yaşamak, görmek, halk arasında kulaktan kulağa konuşularak abartılı hale getirilen duruma kendini kaptırmak, medyada her gün salgın hakkında yararlı/yararsız bilgilerin ortaya atılması kişiyi nasıl bir duruma sürükler ve bu durum kişinin özgüvenini, sosyalleşme becerisini nasıl etkiler?

SOĞANCI: İlk yasak sürecince korku vardı, medya takibi çoktu hatta bunu takıntı haline getiren kişiler de vardı. Şu an daha çok öfke, kaygı, boş vermişlik duygusu var. İnsanlar çok bunaldı ve artık vaka sayısına bile bakmayan bir çoğunluk var. Çocuk ve ergenler için özgüven ve sosyalleşme becerisi olumsuz etkilendi. Kreş, okul, etkinlikler sosyalleşebildikleri ve özgüvenlerini arttırdıkları alanlardı. Şu an ne kadar engel olmaya çalışsak da bir çoğu tablet, bilgisayar başında.

EROL: Siz bir psikolog olarak topluma ve bireylere ne önerirsiniz?

SOĞANCI: Günlük hayatta kendimiz için yaptığımız şeyler yok denecek kadar az. Birçok kişi yaşamda kalmak için yaşıyor veya günün temposunda kendini unutuyor. Kendimize alan yaratabilmek, hobi edinebilmek, koşullar müsaitse yürüyüş yapabilmek, uyku ve beslenme düzenine dikkat etmek gerekmekte. Profesyonel destek almaktan kaçınmamalılar.