Diyarbakır da şehit düşen yiğitlerin memleketlerine baktım...
Doğum yerleri olarak; Adana, Hatay, Gaziantep, Giresun, Samsun, Trabzon, Konya, Bursa, Tekirdağ, Afyon, Burdur, Ağrı, Şanlıurfa, ve İstanbul yazıyordu...
Ülkenin dört bir tarafından peygamber ocağına gelen bu gençlerin, kimi Kürt, kimi Arap, kimi Gürcü ve kimi de Çerkes ti belki...
Bilemem elbette...
Önemli mi zaten?..
Ay yıldızlı bayrağın altında, bu toprağın namusu için ant içmiş herkes; kardeş
değil mi?..
Millet tanımını yeniden yazan bir ecdadın torunları olarak, tasada ve kıvançta
tek yürek olmayı, acı tecrübelerle öğrenmedik mi?..
Ülkenin kuzeyinden güneyine; doğusundan batısına kadar bu acıyı yaşamak, işte bu yüzden...
O kahpe pusuda şehit düşen Şanlıurfalı gencin ailesinin yüreği dağlandı da Ordulunun canı daha mı az yandı sanki...
Ağrılı ananın şehit oğlu için yaktığı ağıtlar, Sinoplu anaları, bacıları ağlatmadı mı...
Boşuna uğraşıyorlar boşuna!..
Binlerce şehit verdik, onbinlerce gazi...
Oysa biz hep birlikte milyonlar olduk; anlayın artık!..
Denizleri, dağları ve çiçekleri...
Buğday tenlisi ve esmeri...
Kemençenin nağmeleriyle horon tepeniyle duvul zurnanın coşkusuyla
halay çekeni...
Hepsi bizim, hepsi de bizden...
Bu millet, mozaik değil, renklerine sonradan müdahale edilemeyen
bir ebrudur...
Bir rengimiz çıktı mı yerinden; yani birimiz eksiksek eğer bize biz demek mümkün mü?..
Kirli oyunu yazanlara inat, daha çok biz olalım ve tezgaha düşmeyelim!..