İsteklerimizin sınırı yok…
Hep elimizdekilerin daha iyisine sahip olmak istiyor, nefsimizi dizginleyemiyoruz galiba.
Her ne kadar yakın çevremizde yoksulluk ve sağlık sorunlarıyla boğuşanları görsek de…
Yine de kendimizi başkalarıyla kıyaslamaktan alamıyoruz.
Kötü şeyler, hep başkalarının başına gelir ve bizler onları bir haber içinde gazete ve televizyonlardan izleriz sanıyoruz.
Yaşam standardını iyileştirmeye evet bu hepimizin hakkı, ancak sınırsız istekler arasında hayata parmaklarının ucuyla tutunanları görmezden gelmeye de hayır.
Dernek çalışmalarında geçtiğimiz günlerde Canik İlçemizin Gaziosmanpaşa Mahallesi'ndeydik.
Bizi buraya gelmeye yönelten; bir duyarlı öğretmenimizin' Lösemili kızı olan aile hakkında bilgi alabilir miyiz?' sorusuydu.
Araştırdık ki bu ailemizi ihmal etmişiz.
Çalınmadık kapı bırakmamaya çalıştığımız ilimizde ulaşılmadık evler oluyor, çünkü hasta ailelerine maalesef her gün yenileri ekleniyor.
Biraz karışık olan adresi iletişim kurarak tespit ettik.
Telefonda görüştüğümüzün ertesi günü kapılarına dikildiğimizde şaşırdı anne.
İlk edindiğimiz bilgi altı yaşındaki lösemili Ecrin'in tedavilerini tamamlamasıydı. Fakat yaşamlarını idame ettikleri ortam düşündürdü bizi.
Oturma odası ve mutfağın ortak kullanıldığı odaya girdiğimizde; altı yaşındaki Ecrin ve yedi yaşındaki ablası -açıkçası- ayak altında oynuyordu. Televizyon ve bir kanepenin kapladığı, gündüz dahi lamba ışığına ihtiyaç duyulan odaya, az sonra anneanne de geldi.
Yıllarca bu ortamda hastalığa direnen Ecrin'in lösemiyi yenmesi çok sevindiriciydi.
Tedavilerini, sık sık hastaneye yatışları nedeniyle uzatmasına çok da şaşırmadık doğrusu. Bu koşullarda her şey ancak bu kadar iyi olabilirdi...
Anne ve anneannesinden duyduklarımız içler acısıydı.
Anlatıyorlar; " Bizi asıl korkutan Ecrin değil ablasıydı. Kalp hastası olan ablası bizi çok uğraştırdı, şiddetli fırtınalar atlattı, yiyecek ekmeği varmış ki Allah onu bize bağışladı."
Evde karşılaştığımız manzara ve duyduklarımız; iki kardeşin birbiriyle yarışırcasına doktor kapılarından kopamayışları, sağlığın ne denli önemli bir değer, hayatta anlamsız beklentilerle yıpranmanın da ne kadar gereksiz olduğunu hatırlattı bize.
Bazen bu değerler kaybedilince daha iyi anlaşılıyor hayatın anlamı değil mi?
Aslında; belki de hayatı biraz günlük mü düşünmeli…
Yağmurda ıslanmazken, altımızdaki aracın modelini beğenmezken…
Yemek seçenlere 'Neyimiz eksik?' diye söylenirken...
Rahat nefes alıp, dizlerimiz henüz bizleri taşırken…
'Ne kadar şükretsek azdır.' diyebilmek zor olmasa gerek.
Herkese sağlıklı ve güzel yarınlar diliyorum.